27 Nisan 2018 Cuma

Yoldaki İşaretler - Seyyid Kutub

Yoldaki İşaretler
Seyyid Kutub

Örnek Bir Kur'an Nesli

Allah Rasûlü'nden (sav) Ömer bin Hattab'ın elinde Tevrat'dan bir sahife görünce kızar. Şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun, eğer Musa aranızda yaşıyor olsaydı, ona, bana uymasından başka birşey caiz olmazdı."

Allah Rasûlü'nden amacı ilk oluşum devresindeki bu nesli, beslendiği kaynağa bağlamaktı. Kendilerini ihlasla sadece O'na vermelerini, yollarının sdece O'nun yöntemi üzerine olmasını sağlamaktı. Ömer bin Hattab (a)'a kızması, onun başka bir kaynaktan beslendiğini görmesindeydi. 

Allah Rasûlü'nden Kur'an-ı Kerim'e dayanan İlahi bir yöntemden başka bir kaynağın etkisinden uzak, kalbi temiz, aklı temiz, anlayışı temiz, bilinci temiz bir nesil yetiştirmek istiyordu.

O nesil, işte yalnızca bu kaynaktan beslendi. Tarihte tek olması, bu yüzdendir. Sonra kaynaklar çoğaldı, karıştı... Sonraki nesillerin beslendiği kaynağa, Grek felsefesi ve mantığı, İran mitolojisi ve düşüncesi, Yahudi İsrailiyatı, Hristiyan ilahiyatı ve diğer çökmüş medeniyet ve kültürlerin kalıntıları karıştı. Bütün bunlar, aynı şekilde, Kur'an-ı Kerim'in tefsirine, kelam ilmine, fıkıh ve usule de bulaştı. O nesilden sonraki nesiller, işte bu bulanık kaynaktan yetiştiler. Ve o nesil kesinlikle bir daha gelmedi.

Şüphesiz, bütün nesillerle o seçkin örnek nesil arasındaki belirgin farkın yemek ve en büyük etken, onlarda sadece ilk kaynağın bulunmasıydı.

***

Onlar, yani ilk nesil, Kur'an'ı kültür ve bilgilerini geliştirmek, zevk almak, yararlanmak için okumuyorlardı. Onlardan her biri Kur'n'ı salt kültürel bir tat almak, incir çekirdeğini doldurmayan ilmî ve fıkhî konularda bilgilerine birşeyler ilave etmek için de okumuyorlardı. Onlar Kur'an'ın kendisine ve içinde bulunduğu topluma Allah (cc)'ın ne buyurduğunu, kendisinin ve toplumun yaşadığı hayat hakkında ne dediğini öğrenmek için yaklaşıyorlardı.

***

Yine onlardan hiçbiri bir oturuşta fazla Kur'an okumazdı. Çünkü okuduğu kadar, görev ve yükümlülüklerinin omuzuna bindiğinin farkındaydı. İbni Mesudunu (ra)'dan rivayet edilen hadisten anlıyoruz ki, onlar ezberleyip onunla amel edinceye kadar on ayetle yetinirlerdi. 

İşte bilinç... Uygulamak için okuma, bilgilenme bilinci... Onlara Kur'an'ın bilgi ve haz ufukları açılıyordu. Eğer salt araştırma niyetiyle bu işe yönelmiş olsalardı, bu kapılar onlara açılmazdı. İşleri yürüyor, sorumluluklarının yükü hafifliyordu. Kur'an kişiliklerini yoğuruyordu.

***

Kur'an hazinelerini kendisine şu ruhla yönelenlere açar: Amel etme niyetiyle bilgilenme ve okuma ruhu. O, entellektüel bir haz alma, bir edebiyat ve fen kitabı, kıssa ve tarih kitabı olarak gelmemiştir. Ki o, bunların hepsini içermektedir. O, ancak, bir yaşama biçimi, katıksız, İlahi bir yöntem olarak gelmiştir. Allah bu yöntem uyarınca, Kur'an-ı Kerim'i bölüm bölüm indirmiştir. Bazısı bazısını takip eder: "Kur'an'ı, insanlara ağır ağır okuman için, bölüm bölüm ve gerektikçe indirdik." (İsra 106)

***

Bugün biz, İslamın daha önce tanık olduğu türden bir cahiliyenin, belki de daha da sapkın bir cahiliyenin içindeyiz. Çevremizde her ne varsa cahilidir: insanların anlayışları, inançları, adetleri, gelenekleri, kültürel kaynakları, sanatları, edebiyatları, yasaları... Hatta çoğumuzun İslami kültür, İslami kaynak, İslami felsefe, İslami düşünce diye bildiği şeyler... Bunlar da bu cahiliyenin ürünüdür.

***

İslamın daha önce yetiştirip çıkardığı türden yeni nesil, artık içimizden çıkmıyor.

***

O ilk dönem insanlarının beslendiği arı kaynağa, hiçbir şeyin karışmadığı, hiçbir şüphenin bulunmadığı arı kaynağa dönmek zorundayız.
***
Ona yöneldiğimizde salt araştırma ve yararlanma amacıyla değil, uygulamak ve amel etmek için okuma amacıyla yönelmeliyiz. Bizden ne olmamızı, niçin olmamızı istediğini öğrenmek için ona yöneleceğiz. Bu yolda yürürken Kur'an'ın o muhteşem güzelliği, o şaheser kıssaları, oradaki kıyamet sahneleriyle karşılaşacağız.... Bizim amacımız şunları öğrenmektir: Kur'an bizden ne yapmamızı istiyor? Sahip olmamızı istediği bütüncül (külli) anlayış nedir? Allah Hakkı'nda ne tür bir düşünceye sahip olmamızı istiyor? Ahlakımızın, yaşam tarzımızın, günlük yaşama düzenimizin nasıl olmasını istiyor?

***

Bizim amacı öz bu toplumu değiştirmek için önce kendimizi değiştirmektir. İlk yükümlülüğümüz bu toplumun gerçeğini değiştirmektir. Yükümlülüğümüz bu cahili varlığı temelden değiştirmek...

***

Seçkin örnek neslin çıktığı gibi, bizim de cahiliyeden çıkabilmemiz, kurtulabilmemiz için girmemiz gereken yolun yapısını konumumuzun gereğini kavramamız çok yararlı olacaktır.

Kur'anî Yöntemin Yapısı

Allah Rasulü (sav) gönderildiğinde, Arap yarımadasında ahlaki durum çeşitli açılardan en aşağı seviyedeydi. Bununla birlikte toplumda bedevilere ait biz faziletler de vardı.
***



***

İslam Yöntemi, hipotezlerle uğraşan bir teori değildir. O, gerçekle ilgilenen bir yöntemdir. Öyleyse öncelikle la ilahe illallah akidesini kabul eden, egemenliğin yalnızca Allah'a ait olduğuna inanan ve bunu O'ndan başkasına vermeyi reddeden, bu ilkeye dayanmayan hüküm ve kanunları elinin tersiyle iten müslüman bir toplumun kurulması şarttır.

Bu toplum fiili olarak oluştuğunda pratik bir hayat kimliği kazanır; dolayısıyla düzenlenmeye, hukuki bir görünüm kazanmaya ihtiyaç hisseder. İşte o Zaman bu din, sistem ve yasalara temelden teslim olan, diğer sistem ve yasaları da temelden reddeden bir toplumun içinde sistemini yerleştirmeye, kanunlarını koymaya başlar.

***

Şeriata ait ayrıntılara girmeden önce ilke olarak, öncelikle kalplerin ihlasla Allah'a bağlanması, yalnızca O'na ibadet ettiğini ilan etmesi, sadece O'nun şeriatını kabul edip, diğerlerini bütünüyle reddetmesi gerekir.

İstek ve Arzu'lar, ihlasla Allah'a ibadet etmekten, O'ndan başkasının egemenliğinden kurtulmak fikrinden doğmalıdır; sunulan düzenin diğer düzenlerden bir takım konularda üstün olmasından değil.

***

Teorik bir şekilde değil de, canlı pratik bir kimlik kazanan akideden meydana gelen yapının tamamlanması için Kur'an "bölüm bölüm" ve "ağır ağır" indirilmiştir.

Bu dinin da davetçileTi, bu dinin kendisinin Rabbani olduğu gibi yönteminin de Rabbani olduğunu bilmeleri gerekir...

Yine bilmeliler ki, bu din, itikadi anlayışı; buna bağlı olarak pratik hayatı değiştirmeye geldiği gibi; itikadi anlayışı ve pratik hayatı değiştiren yöntemi de değiştirmeye gelmiştir. Ümmeti kuracak bir akideyi yerleştirmek için gelmiştir...

Açıkladığımız şekilde çalışma yöntemini öğrendikten sonra, bu yöntemin "asıl" olduğunu bilelim. O, bir aşamaya, bir çevreye, bir müslüman cemaate ait yöntem değildir. Bu din, her vakit, ancak bu yöntemle oluşumunu gerçekleştirir.

***

Müslüman Toplumun Doğuşu ve Özellikleri

O, islama teslim olmayı; kulların Rabbine teslim olmasını, onları kula kulluktan kurtarıp, Allah'a kul olmasını, hayatın her kesitinde insanları kulların egemenliğinden, onların koyduğu şeritlerden, değerlerden, geleneklerden kurtarıp, sadece O'nun egemenliğine, O'nun şeriatine boyun eğmesini amaç edinir.
...
İnsanlar, büyümeleri, gelişmeleri sağlıklı ve hasta olmaları, yaşam ve ölümleriyle ilgili Allah (cc)'ın koyduğu kanunlara uymaya mahkumdurlar. Aynı şekilde, toplumsal yaşamlarında, kendi iradeleriyle yaptıkları hareketlerin sonuçlarına katlanmak durumundadırlar.
...
Hayatın her kesitinde Allah'ın şeriatını hakim kılmalıdırlar.

***

İlk dönemden sonra, İslami teorik temelin yani akidenin, dinamik organik bir toplumda temsil edilmeye nasibi olmamıştır.
...
Yeni toplumu Allah Rasulü'nün (as) ve ondan sonraki bütün İslami yönetimlerin eksenine yerleştirmek yani insanları tek olan Allah'ın uluhiyetine, rubûbiyetine, varlığına, egemenliğine, otoritesine, şeriatine döndürmek için izlenecek yol Allah'tan başka ilahın bulunmadığına, Muhammed'in (sav) Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet eden herkesin velayetini cahili dinamik toplumdan, yani içinden geldiği toplumdan, bu toplumun yönetiminden alıp İslami yönetime sahip olan yeni eylemci, organik İslami topluma teslim etmek olmalıdır.

İnsanın islama girdiği ilk andan, yani Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in (sav), Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet ettiğini söylediği andan itibaren bu teslimiyetin gerçekleşmesi gerekir. Çünkü müslüman toplumun varlığı ancak bununla sağlanır.

***

Arap, İranlı, Suriyeli, Mısırlı, Faslı, Türk, Çinli, Hindli, Bizanslı, Yunanlı, Endonezyalı, Afrikalı ve diğer ulus ve milletlere ait bir çok insan İslam toplumunda bir araya gelmiştir. Birlikte bir dayanışma ve ahenk içinde, İslam toplumunu, İslam uygarlığını kurmak için hepsi özelliklerini ortaya koymuştur. Bu büyük uygarlık, hiçbir zaman "Arap Uygarlığı" olmadı. Daima "İslam Uygarlığı" olarak kaldı. Hiçbir dönemde ulusal bir uygarlık olmadı. Daima akidevî idi.

***

Onların benzerleri hakkında Allah'ın şöyle dediği kişilerdir:

"De ki: Size amel bakımından en çok ziyanda bulunanları haber verelim mi? Dünya hayatındaki çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlar. Unlar Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü onlar değer vermeyeceğiz. İşte onların cezası, inkarlarına, peygamberlerimizi ve ayetlerimizi alaya almalarına karşılık olarak cehennemdir." (Kehf, 103-106)

Allah Yolunda Cihad

İslamın amacı kesinlikle kendi akidesini zorla benimsetmek değildir. Bununla beraber İslam soyut bir akide de değildir. Dediğimiz gibi İslam, insanın kula kulluktan kurtuluşunun genel bir ilanıdır. Önce insanın insana egemenliği temeline, insanın insana ibadet etmesi temeline dayanan düzen ve hükümetleri yok etmeyi amaç edinir.

***

Ebû Bekir, Ömer, Osman, Bizans ve İranlıların Arap yarımadasına olan düşmanlıklarından emin olsalardı, İslamı yeryüzünün diğer bölgelerine ulaştırmaktan vazgeçip yerlerinde otururlar mıydı acaba?
...
O, ancak kendisiyle insanlar arasında engel bulunmadığı Zaman dille, tebliğle cihad eder, özgürce onlara seslenir. Ve onlar bu durumda bütün etkilerden uzaktırlar. İşte bu noktada "dinde zorlama yoktur". Ama maddi engel ve etkiler varsa, insanın kalbine ve aklına seslenebilenk için öncelikle bunların yok edilmesi gerekir.
...
Eğer cihaddan amaç, bir bütün olarak, uygun araçlara, fiili yapıya karşı çıkan insanın kurtuluşunu hedefleyen bir ilan ise o zaman cihad, davet için zorunluluktur.
...
Allah müslümanlara Mekke'de ve Medine'ye yapılan hicretin ilk döneminde savaştan uzak durmalarını emretti. Ve onlara şöyle emredildi: "(Savaştan) elinizi çekin. Namaz kılın. Zekat verin." (Nisa 77)

İslam Bizatihi Uygarlıktır

Ailenin toplumun temeli olduğu ve ailenin temeli, iki eş arasında "iş bölümü" ilkesine dayandığında, yeni neslin yetiştirilmesi, ailenin en önemli görevlerinden biri kabul edildiğinde bu toplum uygar olur. İslami düzende bu tür bir aile, önceki bölümde işaret ettiğimiz insani değer ve ahlakın doğup geliştiği çevre olur. Yetişen nesilde bu apaçık görülür. Aile kurumunun dışında başka bir kurumda bunun gelişmesi imkansızdır. İfade ettikleri gibi, özgür cinsel ilişkiler sonu meydana gelen gayri meşru nesil toplumun temeli olunca, iki cins arasındaki ilişkiler, ailedeki görev ve iş bölümü ilkesine değil de, heva, heves ve arzulara dayanırsa; kadının görevi süslenmek, azdırmak, fitne çıkarmak olursa; kadın yeni nesli yetiştirmekle ilgili görevini ihmal ederse, şöyle ya da böyle otelde, gemide, uçakta işçi olursa; gücünü insan sanayisine değil de, maddi üretimin insan sanayisinden sözüm ona daha pahalı, daha değerli, daha şerefli olmasından dolayı, maddi üretim ve araç sanayisine harcarsa, işte o zaman bu toplum insani ölçü ile uygarlık alanında geri kalmış ya da İslami terminoloji ile cahiliye toplumu olmuş olur.

...

Çağdaş cahili toplumlarda ahlak kavramı, insanı hayvan özelliğinden ayırarak dar bir anlamda ele alınmaktadır. Bu tür toplumlarda gayrı meşru cinsel ilişkiler ahlaki rezalet alarak değerlendirilmez. Ahlak kavramı neredeyse ekonomik ve -bazen de devlet çıkarı söz konusu olduğunda- politik işlere münhasır kılınmıştır.

Örneğin Christina Keller ile İngiliz bakan Brofuma arasındaki rezalet, İngiliz toplumuna göre cinsel yönden değil, Christina Keller'in bir Rus Deniz ateşkesisin kız arkadaşı olmasındandır. Bakanın bu kızla olan ilişkisi, devlet sırrının açığa çıkma tehlikesini de beraberinde getiriyordu... Rusya'ya kaçan İngiliz be Amerikan casus ve görevlilerin yaptıkları rezaletler de gayri meşru cinsel ilişkilerden dolayı değil, devlet sırlarının ifşa edilmesi tehlikesi nedeniyle ayıp sayılmıştır.

...

Bir neslin hayvani özelliklerden uzaklaşıp insani olanlarla bezenmesi ancak emniyet ve duygusal istikrarın hakim olduğu, dış etkilerle sarsılmayan, iş bölümü Temel'ine dayanan aile kurumuyla gerçekleşebilir.

***

"Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşıyorsunuz? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size haber verenden sakını , davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum." (Şuara, 128-135)

...

"Yeryüzünün süslenip bezendiği ve yerin sahiplerinin bütün bunlara malik olduklarını sandıkları anda gece veya gündüz buyruğumuz o yere gelmiş ve sanki dünde yerinde yokmuş gibi orayı hiçbir şey bitmemizle çevirmişizdir." (Yunus, 24)

...

"Dedim ki, Rabbinizden bağışlanma dileyin, doğrusu O çok bağışlayandır. Size gökten bol bol yağmur indirsin, sizi mal ve oğullarla desteklesin, sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın." (Nuh, 10-12)

***

Bu toplumdaki her bireyin konumu ve görevi hareket sırasında belirlenir. Bireylerle görevleri arasında uyumun sağlanmasıyla bu toplumun organik oluşumu tamamlanır. 

(Ben bu cümleden herkesin karakterine ve meziyetine göre tebliğ etme metodunu kullanmasının daha iyi olacağını anladım. Yani kimisi hitabetiyle, kimi öğreticiliğiyle, kimi yazısıyla, kimi aktif olarak koşuşturmasıyla vs. Siz nasıl anladınız?

***

İslam Düşüncesi ve Kültür

Allah'ın şeriatı insan hayatının düzenlenmesi için Allah'ın teşri ettiği herşeydir. Bu, itikad ilkelerinde, ahlak ilkelerinde, davranış ilkelerinde, bilgi ilkelerinde tezahür eder. İtikad ve düşüncede, bu düşüncenin bütün dinamiklerinde ulûhiyetin gerçekliğinde, görünen ve görünmeyen yönleriyle evrenin gerçekliğinde, yine görünen ve görünmeyen yönleriyle hayatın gerçekliğinde, insanın gerçekliğinde, bütün gerçeklikler arasındaki ilişkilerde, insanın onlarla olan alış verişinde tezahür eder.

***

Müslüman akideyle, varlığa dair genel düşünceyle, ibadetle, ahlak ve davranışla, değer ve ölçülerle, politik, ekonomik, sosyal düzenin ilke ve kurallarıyla, insan hayatının temellerinin ve insan tarihinin yorumuyla ilgili hususları ve Rabbani kaynağın dışındaki bir kaynaktan alma hakkına sahip değildir. Bunları da ancak dinine, takvasına, itikadına güvendiği bir müslümandan alabilir. 

Kimya, fen, biyoloji, astronomi, tıp, sanat, ziraat, sadece yönetim sanatı açısından yönetim, bilimsel çalışma ve savaş yöntemleri vb. alanlarla ilgili bilgileri hem müslüman hem de müslüman olmayandan alabilir. Müslüman toplumun kuruluş temellerinden biri de, bütün bu alanlarda yeterli sayıda elemanın yetiştirilmesini farzı kifaye olarak görmesidir. Bazı kişilerin bu konuda uzmanlaşması gerekir.

...


Felsefi yönelişlerin, insan tarihinin yorumuyla ilgili yönelişlerin, genel yorumlar içermeyen gözlem ve değerlendirmelerin dışındaki psikolojik akımların, ahlak konularının, karşılaştırmalı dinler araştırmaları yapan akımların, gözlem, istatistik ve

2 yorum:

Mekke571 dedi ki...

Fethiyem.. sen tüm okuduğun kitapları yazsana böyle..güzel dostum..Güzel Mümine Hanım..

Fethiye dedi ki...

Amacım buydu ama yapamadım hepsini maalesef