18 Haziran 2021 Cuma

Ya Tahammül Ya Sefer

 



Bazı insanların gençlik dönemleri bir dava şuuruyla geçer. Hak davaya hizmet etme noktasında ortak amel ve emellerde birleşilir. Yaratıcının rızasına layık kul olma ve çevredekileri de bu rızaya dahil etme hususunda bilinçlendirme hareketleri yapılır. İlim meclislerinde büyük zâtların sohbetlerinden istifade edilir, gönlü huzurla dolduracak muhabbetlerde bulunulur, kitaplar okunur, dergi çıkartılır, hayır faaliyetleri düzenlenir, cemaatle namazlar kılınır, Selatin camilerine sabah namazı programları düzenlenir, din-vatan-millet mitinglerinde omuz omuza verilir ve buna benzer birçok etkinlikler yapılır. Velhasıl Hak dava uğruna güzel çabalar gösterilir. Amaç, hakikatle yoğrulmuş bir nesil inşa etmek, kalpleri islama ısındırmaktır. Çünkü gönüller sultanı Peygamber (sav) şöyle öğütlemiştir:

"Senin vesilenle bir kişinin hidayete ermesi üzerine güneşin doğup battığı toprakların fethinden daha hayırlıdır." 

Mustafa Kutlu'nun "Ya Tahammül Ya Sefer" isimli kitabında hayata bu gayelerle başlayan gençlerden şu şekilde bahsediyor:

"Onlar, üniversiteli gençler... Memleketi kurtaracaklardı. Hoca ne demişti? 'Sizler davanın yılmaz erlerisiniz, bu dava sizlerin omzunda yükselecek.'
Gençtiler, pırıl pırıldılar. Hiçbiri yerinde duramıyordu... Memleket kendisine sahip çıkacak, bu çilekeş insanları tutup kaldıracak, şu çorak toprakları yeşertecek nesillere muhtaçtı.”

Ve şöyle diyordu bu pırıl pırıl gençler:

"Bizim hareketimiz, mesuliyet hareketidir: Davamız hayata uymak değil, hayatımızı Hakk'a uydurmaktır..."

Üniversite bitti. Herkes iş hayatına atıldı. Faaliyetler unutuldu. Karakterlerden biri profesör oldu, ehli dünyadan birine gönlünü kaptırdı, onu Hak davaya uyduracağına maalesef eşinin Hak olmayan davasında hayatını sürdürdü. Bir diğeri millet vekili oldu. Hayatı değişti, fikriyatı da değişti. Nasıl yaşadıysa öyle düşünmeye başladı. 

Halbuki gençlik çağında her şey güzel duygularla başlamıştı. Kimi hayatlar da böyle başlıyor. Sonra hayata dair bazı kararlar alınıyor. Ve o gençlik çağında, o küçük yaşlarda verilen kararlar bütün hayatı şekillendiriyor. Kimi, o günkü bilinçle hareket ederek Hak davayı omuzlayıp ömrünün sonuna kadar taşıyor. Kimi, gözüne takılan bir yabancıya gönlünü kaptırarak bir bilinmeze doğru yola çıkıyor. Kimi, Hak davayı unutarak Haksız davaların kurbanı oluyor. Kimi ise Hak için yola çıkmış olsa da hayatın keşmekeşinde savrulup gidebiliyor. Bu şekilde sürüklenirken akıl başa geldiyse ne âlâ... Kitapta profesör ve millet vekili olan arkadaşlar kendilerine bu davada abilik eden kişinin cenazesinde bir araya geliyorlar yıllar sonra... Ve o zaman hatırlıyorlar o günleri... Akıl başa gelince bir karar almak gerekiyor. Yaşanılan hayata tahammül mü edilecek yoksa sefere mi çıkılacak? Eğer biz de aynı şeyleri yaşayıp sürüklenmeye başlamışsak haydi zamanı geriye saralım ve başladığımız noktaya geri dönelim. İlk gençlik çağına... Bu konuda muhakkak ki Allah bizimle beraberdir... 

1 Haziran 2021 Salı

Hayatın Algoritması


 

Her konuda ne kadar çok ahkam kesiyoruz değil mi? Hakkında konuştuğumuz kişi ve olaylarla ilgili birçok yorum yapıyoruz. Özellikle “günahkâr” yaftasını öyle güzel yapıştırıyoruz ki bilip bilmeden. “Falan kişi parayı buldu, alemlere akıyor. Şunun çocukları da ne kadar ahlaksız. Benim çocuğum olsaydı şöyle güzel yetiştirirdim. Şu da sürekli yardım bekliyor. Elindeki parayla geçinmeyi bilmiyor... Falanın kızının evini gördün mü ne kadar büyük. Öyle güzel evde yaşıyor ama temizlik yapmayı öğrenememiş. Şu da eşine nasıl katlanıyor Allah aşkına. Çekip başını gitse ya... Falan kişi öyle bir günaha batmış ki haşa onu Allah bile kurtaramaz... vs. vs.” gibi konuşmalar, dedikodular, iftiralar ve abartılar çıkıyor ağzımızdan.

İnsanın yaşamadığı bir olayla ilgili ahkam kesmesi, naralar atması ne kadar kolay değil mi? Ama yaşamayacağı ne mâlum...Peygamber Efendimiz (sav), “Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz."  (Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507) buyurmuştur. Sadi Şirazî de “Kimse sınanmadığı günahın masumu değildir” demiştir. Öyleyse nereden alıyoruz biz bu rahatlığı? Yaşayıp deneyimledik mi? Belki o hayatı biz yaşasaydık daha kötü tecrübelerimiz olabilir ve belki daha “günahkâr” olabilirdik. 

Hayatın algoritmasını iyi öğrenmemiz lazım. Biz hayata ne sunarsak hayat da bize onu sunuyor. Ağzımızdan çıkan her söze dikkat etmeli, o sözün karşılığında hayatın bize nasıl dönüş yapacağını şöyle bir düşünmeliyiz. Kısacası büyük konuşmamalı, sebeplere sarılmalı, elimizden geleni yaptıktan sonra Allah’ın hakkımızda verdiği karardan dolayı tevekkül içinde olmalıyız.

Kim bilir, alemlere akacağımızı bildiği için belki de Allah bize zenginlik vermiyordur. Ya da terbiyesini sağlayamayacağımızdan dolayı çocuğumuz olmuyordur. Bütün günümüzü temizlikle tüketip kulluk görevlerimizi unutacağımız için belki de büyük bir evimiz yoktur. Şükretmeyi beceremeyeceğimiz için belki de gönlü güzel bir eşe sahip olmamışızdır. Ya da çekip gideceğimizi bildiği için Rabbimiz bize evlilik nasip etmemiştir. Yani bize verilen ve verilmeyen her şeyde bizim hayrımız düşünülmüştür Yaradan tarafından. İşte tam da bu durum hayatın algoritmasıdır. Yani hayatın arka planda işleyiş tarzıdır. Bize düşen, boş konuşmalarla hayat akışımızı olumsuz yöne çevirmek değil, “kahrın da hoş, lütfun da hoş” diyebilmektir.