30 Ocak 2023 Pazartesi

Ne idik, Ne olduk? 3 - Uyuyan Canavar Uyandı



Geçen gün bir kitaba rastladım internette: “Sosyal Medya Canavarı Olmak İster misin?” adında… Bu kitap zannedersem sosyal medyayı daha iyi nasıl kullanacağımıza dair olmalı. Ancak konuya diğer taraftan bakarsak sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri içimizden bir canavar ortaya çıktı. Bu canavar belki içimizde hep vardı ama hareket halinde değildi, kendini dizginliyor ve gösterecek ortam bulamıyordu. Ama nasıl ki bizler sosyal medyayı elimizde istediğimiz gibi oynatır olduk. Uyuyan canavarı uyandırdık. Küfrün en âlâsı ve edepsizliğin en aşırısı orada maalesef. Yapılan sokak röportajlarında insanın duymaktan çekindiği soruları soran kişiler, ona cevap olarak ağzına geleni söyleyen tipler, pervasızca her halini sergileyen aileler, çocuklarını para kazanma uğruna videolara harcayan anne-babalar, vs. Bu videolara sözüm ona tepki gösteren karşı taraf ise içindeki canavarı ortaya çıkartarak ağıza alınmayan yorumlar yapıyor. Video çeken kişinin ne haysiyeti, ne kişiliği, ne dini ne de imanı kalıyor. Özellikle dindar geçinen kişilerin dini koruma adına yaptıkları yorumları görünce “biz ne zaman bu duruma geldik?” demekten kendimi alamıyorum. İslam sevgiyle, sevdirmeyle ve güzel uyarılarla olur. Yerden yere vurunca ele bir şey geçmez. 


Diğer yandan televizyonda gösterilen programlar da işin başka bir boyutu… Dedikodu, kavga, gürültü, ifşa, vs her şey var maalesef. Mesela, yemek ve ikramla ilgili bir program yapılıyor. Yemeğe ve ev sahibine yapılmadık hakaret kalmıyor. Oysa ki biz sevmediğimiz yemeğe bile yapanın gönlü kırılmasın diye “eline sağlık” diyen bir anlayışa sahibiz. Bir başka programda ise misafirliğe gidilen bir evde evin her odası didik didik incelenip sürekli eleştiriler yapılıyor. Programın formatı bu olunca katılımcılar insan olmaktan çıkıp başka bir hâle dönüşüyorlar. Bunları izleyerek de reytingleri artıran izleyiciler aynı davranış tarzını kendi hayatlarına taşıyorlar. Gittiği yerdeki kişileri eleştiriyor, bir şeyleri beğenmezlik yapıyor, akıl veriyor, vs. “Ben doğruları söylüyorum” lafının arkasına da bir güzel sığınıyorlar. Hiç kusura bakmasınlar da doğru sözlü olmak her doğruyu her yerde söylemek değildir. Ayrıca eleştiriyle hakareti birbirine karıştırmamak gerekir.


Eskiden dergahlarda “Edep Ya Hû” yazan levhalar olurmuş. ”Bana edep lütfeyle Ya Rabbi” anlamında duaymış bu. Edebin her şeyden önce geldiği bir zamandan edepsizliği daha fazla nasıl sergileyebiliriz sorusuna cevap arayan zamana geldik. Aslımızda ne olmamız gerektiğini unutunca içimizden canavar ve şeytan çıktı maalesef. Mevlana nasıl güzel söylemiş:


“Eğer şeytanın başını ezmek istersen, gözünü aç ve gör; şeytanı kahreden edeptir. İnsanoğlunda edep bulunmazsa, o gerçekte insan değildir...”


Eğer şeytanlaşmaya doğru gidiyorsak en güzel surette yaratılan bizler aşağıların aşağısına düşeriz hafizanallah… O zaman sonumuz nice olur bilmiyorum!



Foto: istock.com

26 Ocak 2023 Perşembe

Ne idik, Ne olduk? 2 - Doğumgünü “Şey”si

 


Marlo Morgan’ın Avustralya’daki bir kabilede yaşayan Aborijinler’i anlattığı kitabını zevkle okumuştum. Not aldığım çok bölüm oldu. Bunlardan dikkatimi çeken bölümlerden biri doğum günü meselesiydi. Onların hayatını araştırmaya giden Amerikalı gazeteci kendilerinin doğumgünü kutladığından bahsedince sebebini soruyorlardı Aborjinler. Yeni bir yaşa girince her yıl artan mum sayısından, pasta ve armağanlardan söz ediyordu gazeteci. Onlar ise “İnsan yaşlandığı için neden böyle bir kutlama yapar ki?” diye şaşırıyorlardı. Gazeteci onlara “Siz neyi kutlarsınız?” diye sorduğunda ise “Biz daha mükemmel olmayı kutlarız. Bizler eğer geçen yıla oranla daha iyi ve daha bilge  olmuşsak bunu kutlarız. Bunu da ancak kişinin kendisi bilebilir.” diye cevap veriyorlardı. 


Benim çok hoşuma gitmişti bu durum. Daha mükemmel bir insan olduğunu kutlamak… Güzel gerçekten. Peki biz neyi kutluyoruz? Tabiki Avrupa kültüründen bize bulaşmış olan doğum günlerini. Hem de en şatafatlısından…


Bana göre doğum günü kutlamak kişiye verilen değerin eylem halidir. Zaten ben de bu işe çocuklarıma değer verdiğimi hissettirmek için başlamıştım. Ama sonrasında iş çığırından çıktı maalesef. Düşünmem gereken ayrıntıları başta düşünemediğim için kendime kızıyorum doğrusu. Mesela eve gelen misafirlerin hediye derdine düştüklerini düşünememiştim. Yavrularım bu gelen hediyeleri büyük bir hevesle açarken, eve gelen diğer misafir çocuğun içinde kırılmalar olabileceğini düşünememiştim. Kendi el emeğim olsun diye yapmak istediğim pastaya harcadığım zaman kadar maneviyatı geliştirme konusunda zaman harcamadığımı düşünememiştim. Çocuklarım “iyiki doğdun” müziği eşliğinde eğlenirken Avrupa    kültürünü hayatımıza bir güzel soktuğumuzu düşünememiştim.


Halbuki tek amacım çocuklarımı mutlu etmekti. Ama amaç şaştı maalesef. Çocuklarım yine doğum günlerini büyük bir hevesle bekliyorlar ama ben hâlâ düşünemediğim şeylere yanıyorum. Aborijinler gibi bilgeliği kutlayacağımız bir günümüz olsaydı ne güzel olurdu aslında…


Acaba nasıl olurdu? Ya da başka ne olabilir sizce?


Yani doğum günü yerine bizim kültürümüze uygun, çocuklarımızı sevindireceğimiz ve onlara özel olduklarını hissettirebileceğimiz nasıl bir gün olabilir? 



Foto: Pixabay