19 Eylül 2023 Salı

Alışkanlıkları Değiştirme Zamanı : Markalar Markamız Olmasın

 




Yazar Ayşe Kulin’in şöyle bir videosuyla karşılaştım:


“Değer markayla, çantayla, logoyla değildir. Bunlar size değer katmıyor, siz kendiniz değerli olun.”


Son yıllarda tüm dünyada doğal afetler, iklim değişikliğine bağlı olumsuzluklar, kuraklık, topraklarda bereketsizlik, gıda krizi gibi durumlar yaşanıyor. Bunun üzerine ekonomik sıkıntılar da eklenince her şey üst üste geliyor. Nitekim fazla para harcamaya ve rahat yaşamaya alışkın olanlar dar boğaza girip işin içinden çıkamıyor, maddi-manevi kayıp yaşıyorlar. Bu sebeple bazı alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerektiği düşüncesindeyim. Marka tutkunluğu da bunlardan birisi olabilir…


Problem olan markalı ürün kullanmak değil, markaların bizi kendine esir etmesidir. Sadece markalı ürünler iyidir anlayışı, markasız ürün kullanmanın kendimizi ezik hissettirmesi, logo göstermenin koltuklarımızı kabartması, ikinci el ürün giyenleri küçümsememiz, vs.


Şu açıklamayı da yapmam gerekir ki kaliteyi markadan ayrı tutuyorum. Bazı markaların ürünleri sağlık açısından, konfor açısından, kullanım açısından daha fonksiyoneldir ve tercih edilir. Ancak aynı kalitede başka ürünle kıyaslandığında sadece o markayı alacağız diye fahiş fiyatlar ödemeye gerek olmadığını söylemek istiyorum. Ben de önceden markalı ürünlerin her zaman kaliteli olduğunu düşünürdüm ancak yaşadığım tecrübeler böyle olmadığını gösterdi. Bu sebeple markalar olmazsa olmazımız olmamalıdır.


Bir aile düşünelim… Çocuğuna her zaman pahalı bir markanın ürününü alıyor. Onun dışında kalanları kalitesizlikle nitelendiriyor ve bunu çocuğun yanında sürekli dile getiriyor. Sonrasında o marka artık çocuğun markası, olmazsa olmazı oluyor. Ama aile çocuğun gelecekte ekonomik olarak kendine yetip yetmeyeceğini düşünemiyor. Kendilerinin çocuğuna sunduğu konfora ileride sahip olup olamayacağını düşünemiyor. 


Sonra ne mi oluyor? O çocuk yetişkin olduğu zaman maddi durumu iyi olmasa da, vazgeçemediği markalı ürüne kavuşmak için çalışıyor. Belki çocuklarının rızkını o markaya yatırıyor. 


Bu şekilde büyütülen bir kız çocuğu da babasının kendisine sunduğu konforu eşinden de bekliyor. Onu sıkıntıya sokuyor ve belki de borç bataklığına bile sürükleyebiliyor.


İlber Ortaylı “Bir Ömür Nasıl Yaşanır?” isimli kitabında şöyle diyor:


“Çocukların yokluğu, zorluğu, mahrumiyeti bilmesi lazım. Bunu ona siz göstereceksiniz. Çocuğunuzu gelecekteki zorluklara göre yetiştirin!”


Tanıdığımız bir aile vardı. Konforlu bir hayatları olmasına rağmen israf ve marka tutkunluğu yüzünden iflasın eşiğine gelmişlerdi. Ancak buna rağmen marka tutkunluğundan vazgeçemiyorlardı. Başkalarına kaliteli gözükme uğruna borç batağında olmayı göze almışlardı.


Kızıma bir markanın ayakkabısını almıştık. Nasıl bir önem arz ediyormuş ki okulda kaç kişi yanına gelip hayırlı olsun demiş. Hatta o ayakkabıyı çok isteyen bir arkadaşı da uzun süre kızımla konuşmamış. Bu durumu öğrenince tehlikenin bizim ailemize de girdiğini anladım. Altı ay sonra o pahalı ayakkabı yırtıldı. Bunu aldığımız mağazaya bildirince parasını geri ödemişlerdi. (Markalı ürünlerin bu güzelliği de var tabii)


İki farklı kahve dükkanının birinin önü boş, diğerinde sıra bekleyen birçok genç var. O kahve bardağıyla fotoğraf çektirmek kalite ibaresi çünkü…


Bu durumlar üzücü gerçekten. Hem maddi hem de manevi olarak bizlere zarar veriyor. Eğer bu hastalığa tutulmuşsak kendimize “dur” diyebilmemiz lazım. Öyle bir durum oluşturmalıyız ki bizi değerli kılan markamız değil karakterimiz olmalı… Eğer içimizde bahsettiklerimden kaynaklanan gurur, kibir ve kendini beğenme gibi hastalıklar baş gösterdiyse nefsimizi terbiye etmeye de başlamamız gerekir. Duralım, kendimizi dinleyelim ve harekete geçelim inşallah…




Foto: habererk.com