1 Mayıs 2024 Çarşamba

Dedikodu Olmazsa Olmazımız mı?

 


Çok fazla dedikodu yapan bir toplumuz maalesef. Aile içinde, akrabalar arasında, iş yerinde, okulda, pazarda, markette hatta camide bile yapıyoruz bunu. Aslında bu kötü huy toplumdan kalksa toplum derin bir nefes alacak ama maalesef iliklerimize kadar  işlemiş durumda. Dedikodu olmadan muhabbet olmuyor, dedikodu olmadan sohbet olmuyor, dedikodu olmadan şakalaşma olmuyor, dedikodu olmadan siyaset olmuyor hatta dedikodu olmadan hâşâ ibadet bile olmuyor sanki. Ülkemiz birbirinin ardından konuşan dinî cemaat gruplarıyla dolu, birbirlerini eleştiren siyasetçilerle dolu, birbirinin kuyusunu kazan çıkarcılarla dolu ve birbirini kötüleyen aile bireyleriyle dolu.


Mesela bir aileye yeni bir kişi katılır. Çevredekilerin gözü o kişinin üzerindedir. Ondan büyük maharetler ve davranışlar beklenir. Görülmeyince eleştirilerin odağı olur. Biri diğerine anlatır, diğeri ötekine, öteki berisine derken yeni birey ne olduğunu anlamadan “kötü insan” olarak damgalanır. 


Kanaatimce dedikodunun ardında yatan şey, kendinde olmayan şeyin başkasında olması… Yani çekememezlik… Tabiki ana sebep bu değil… Zevkine dedikodu yapanlar da var… “Haydi toplanıp iki lafın belini kıralım” edasıyla bir araya gelenler var.  Üzüntüler, kalp kırgınlıkları, içindekini anlatıp rahatlama isteği işin diğer boyutu. Ben sadece bunu adet haline getirip zevkine dedikodu yapanlardan bahsediyorum.


Eğer içimizde, elimizde olmayan hasetlik, kıskançlık, çekememezlik gibi duygular barındırıyorsak ruhumuzu tedavi etmenin çaresine bakmalıyız. Bunu Kur’an ayetlerinden ve esmaül hüsnâdan bazısını zikrederek, sadaka vererek ve haset ettiğimiz kişiye iyilik yaparak hatta onun için dua ederek sağlayabiliriz. Bu durum, çok zor olsa bile sonunda kalbi arındıracaktır. Arınan kalp ise bir yakınıyla ilgili içinde kötülük barındırmayacaktır. Bu tavsiyeyi (kendim de dahil) alabilenlere ne mutlu. Alamayanlar zaten bu yazıdan da bir şey anlamamışlardır diye düşünüyorum vesselam…


Foto: istock.com