26 Mayıs 2023 Cuma

İsrafı Kur’an ve Sünnetle İlişkilendirmeyi Unuttuk mu?

 


Allahu Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de:


“Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (A’raf, 31) buyurmuştur. 


Peygamber Efendimiz (sav) de bir hadis-i şerifinde:


“Bir nehrin kenarında abdest alsanız bile suyu israf etmeyiniz.” buyurmuştur.


Eskiden beri büyüklerimiz bize boş yanan lambaları söndürmemizi, suyu boşa harcamamızı, erken yatıp erken kalkmamızı öğütleyip dururlar. Bu öğütlerin ardında aslında su, elektrik ve zaman israfının önüne geçmek vardır. Ancak biz insanlar bu öğütleri hep parayla yada otoriteyle ilişkilendirdik. Yani fazla fatura ödememek için suyu az harcadık, bir büyüğümüz bir şey demesin diye lambaları söndürdük yada iş verenin gözüne girmek için tasarruf ettik.


Bir akraba ziyaretine gitmiştik. Tuvalet musluğunun boşuna aktığını görünce ev sahibine söyledim. “Ha, önemli değil. O suya para vermiyoruz zaten” dedi. O zaman anladım ki “Para verilmeyen yerde israf helalmiş (!)”. 


Başka bir yerde, bir Kur’an toplantısı vardı. Sonunda yemek verildi. Mutfağı toplayan ablalar hiç ellenilmeyen tabaklardaki yiyecekleri çöpe döktüler. Bunu yapan kişiler de kendilerini “titiz” ilan eden kişilerdi. O zaman anladım ki “On kişinin doyacağı yemeği çöpe dökmek temiz olmakla doğru orantılıymış (!).


Başka bir gün kovayla banyo yapan birinin yadırgandığını gördüm. Zamane şartlarında duşu akıtarak banyo yapmak varken eski usül kovalara ne hacet değil mi?


Başka bir yerde ucuzluk vardı. Sırf bu sebeple ihtiyacım ve tarzım olmayan kıyafetten almıştım. Hatta bir-iki sefer giyindim ve birine verdim. Halbuki o aldığımı kendim için değil hediye etmek için alsaydım çok daha makbule geçerdi.


Çok ilginç olan şu bilgiyi de sonradan öğrendim. Tabakta yemek bırakmak ilericilik, tabağını temizlemek de gericilikmiş. O zaman anladım ki, bu sebeple filmlerde yemekler hep tabakta bırakılıyor ve böylece insanlar üzerinde algı oluşturulmak isteniyormuş. Halbuki küçüklüğümde bir teyzeden şöyle duymuştum: “Tabaktaki her pirinç tanesi ‘la ilahe illallah’ der. O sebeple tabakta pirinç bırakmamak gerek!” 


Çelişkiler… çelişkiler…


Bu sayılanların bazen israf olduğunu farketmiyoruz yada boş veriyoruz. Halbuki abdest alırken musluktan akıttığımız incecik suyla da abdest oluyor. Ketıl kullanarak ısıttığımız su ocakta da aynı zamanda ısınıyor. Bir yeri silmek için bir parça havlu kağıt da yeterli olabiliyor. Çöpe gidecek yemekle sokak hayvanları doyabiliyor. Tabağımızı sünnetlemek ise Peygamber (sav)’den geliyor.


Şu ayet bizi kendimize getirmeli:


“Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.” (İsra, 27)


İsrafı parayla yada otoriteyle ilişkilendirmek yerine Kur’an ve sünnetle ilişkilendirirsek daha doğru bir iş yapmış oluruz. Belki o zaman boş yere akıtmadığımız sudan dolayı sevap hanemiz kabaracak, kim bilir… 


Foto: pixabay.com 




21 Mayıs 2023 Pazar

Para Para Para


“Gariptir insanoğlu neler yaratmış 

Yarattığı her bugün dünü aratmış 

Aklı ile herşeyin sırrını bulmuş 

Kendi yarattığı putun kölesi olmuş 


Para, para, para 

Varlığı bir dert yokluğu yara”


Bu şarkıyı bilmeyenimiz yoktur. Ama sözlerine bu denli dikkat ettik mi bilmiyorum. Nitekim dilimizden çıkan sözler aklı, akıl kalbi, kalp de ruhu etkilemeye başlıyor ve artık o sözler hayat felsefemiz oluyor. Bazen putumuz oluyor. Ve bugün bizim dilimizde hep aynı şey konuşuluyor. Para para para…


  • Üniversitede bölüm seçerken para getiren meslek hangisiyse öncelikle onu düşünmüyor muyuz? 
  • Para için çalışmıyor muyuz?
  • Bir yerlere gelip mevkimizi yükseltmek ve çok para kazanmak için sosyal çevremizi genişletip o sebeple arkadaşlık yapmıyor muyuz? 
  • Zengin bir eşe sahip olmak, eğitimli olmaktan daha önemli değil mi?
  • Para kazanmak için çocuklarımızı ve kendimizi sosyal medyaya kurban etmiyor muyuz?
  • Yaşlılıklarında anne babamızla ilgilendiğimiz zaman kendilerinden gelecek az miktar emekli maaşının sözünü etmiyor muyuz? Hatta bu sebeple kardeşlerimizle aramızı bozmuyor muyuz?


Tabii, para olmazsa olmaz diyenler çıkacaktır. Ben de buna katılıyorum. Geçinmek için, ihtiyaçlarımızı karşılamak için, eğlenmek için, gezmek için vs her şey için paraya ihtiyacımız var. Ancak para, hayatımızda araç olmaktan çıkıp amaç olmaya başlayınca, değerlerimizin önüne geçince ve bizi biz olmaktan çıkarınca işte orada işler değişiyor.


Mesela bir anne kızı için “Zengin bir kocaya vardın mı okumasan da olur” diyebiliyor. Yada bir baba oğluna para kazanmak için her şeyin meşru olabileceğini, yeri gelince yalana, rüşvete, faize kısacası harama başvurabileceğini yaşantısıyla gösterebiliyor.


Bir gün maddi durumu çok iyi biriyle karşılaşmıştım. Yanındaki bir öğretmene yaptığı ezici davranışı kendisi farketmese de çevredekiler farketmişlerdi. O zaman anlamıştım çoğu ailenin çocuklarına  “öğretmenlikte para yok yavrum, öğretmen olma” lafını neden dediklerini. Çünkü yeri gelince eğitim değil, para konuşuyordu.


Tanıştığım başka birinin de maddi durumu çok iyi değildi. Geçirdiği bir operasyon sonucu yanında kimse yoktu. Birçok kardeşi olmasına rağmen… Maddi durumu iyi olan başka birinin geçirdiği bir operasyonda ise ziyarete gelenler hastaneyi doldurmuşlardı. O zaman da anladım ki “Saygın biri olmanın formülü de paradan geçiyormuş.”


Başka biri ise sonradan sahip olduğu maddiyatı diğerlerinin yanında sergilemekten ve sosyal medyada paylaşmaktan hiç haya etmiyordu.


Eğer paranız çoksa, kendinizi geliştirmek, karakterinize değer katmak, konuşma üslûbunuzu düzeltmek, havalarda olan burnunuzu yere indirmek gibi özellikler ikinci, üçüncü hatta sonlarda kalabiliyor maalesef.


Diğer yandan parayla yapılan iyi şeyler de olmuyor değil.  Mesela çocuk elbiseleri satan bir sosyal medya hesabı kazancının tamamını hayr işinde kullandığını açıklamıştı. Başka bir hanım da mahalledeki yaşlıların temizlik ve yemek ihtiyacını karşılamaya adamıştı kendini. Depremzedelere yapılan yardımlara ise hepimiz şahit olduk. Emekli maaşının hepsini gönderen yaşlılar, hayvanlarını satıp gönderen çiftçiler, yıllar içinde çocukları için yaptığı yatırımın tamamını gönderen anne babalar, kumbarasındakileri  gönderen çocuklar, hac-umre parasını gönderen iyi insanlar. Böyle güzel insanların da olması biraz olsun bizi kendimize getiriyor, özümüzü hatırlatıyor.


Osmanlı zamanında da sadaka taşları olurmuş. İnsanlar ihtiyacı olan parayı alırlar, kalanını ihtiyaç sahibi kardeşine bırakırlarmış. Diğer yandan Ramazan ayında bakkallardaki veresiye defterini gizliden ödeyen hayr sahibi insanlar varmış. O zamandan bu zamana devam eden güzel hayr faaliyetleri de var çok şükür. İşte paranın amaç olmaktan çıktığı yer burası… O amaca ulaşabiliriz inşallah…

9 Mayıs 2023 Salı

Eziklik Psikolojisiyle Vardığımız Nokta



Osmanlı’nın yıkılmasının ardından islamdan uzaklaştırma planlarının uygulanması ve batı kaynaklı düşünce sistemlerinin empoze edilmesiyle muhafazakar kesim ikinci sınıf vatandaş konumuna getirilmişti. Batılı fikirler, batılı giyim-kuşam, Avrupaî hayat tarzı öyle şatafatlı gösterildi ki onlar gibi olmayanlar, dinini  yaşayanlar ötekileştirildi. Manevi değerlerine sahip çıkan bir grup var olmasına rağmen, diğer grupta eziklik psikolojisi baş göstermeye ve batı özentili bireyler ortaya çıkmaya başladı. 

Bu eziklik psikolojisi toplumda da kendini göstermeye başladı. Muhafazakar kesim, kendilerini küçük gören, onların düşüncelerine saygı duymayan, hatta bunu açıkça dile getiren bir kısım sanatçı ve şarkıcıların icra ettikleri sanata hayran oldu. Onların filmlerini dört gözle bekler, şarkılarını hep bir ağızdan söyler, hatta aynılarını icra eder oldu. Sesimiz duyulacakmış, gözümüz başka bir göze değecekmiş, tesettürümüz açılacakmış, namazımız geçecekmiş, düşünemez oldu.


Son yirmi senede devlet otoritesinde değişimler oldu ve artık ikinci sınıf vatandaş olma konumundan çıkıldı. İyice bir rahatlama yaşandı. Başörtüden dolayı eğitimde engel kalmadı, devlet dairelerine girilmeye başlandı. Ama maalesef rahatlamanın etkisiyle önceden içinde bulunulan eziklik psikolojisi fikirleri de darmadağın etti. Dini değerler sorgulanmaya, “niçin”ler artmaya başladı. Ayetler kendilerine göre yorumlanmaya, hadisler “sahih midir?” diye sorgulanmaya başlandı. Yaşanıldığı gibi inanmanın yolları aranır oldu. Kısacası din kılıfına uyduruldu. 


Gün gelir de yine okuma hakkımız elimizden alınırsa, ibadetlerimize engel olunursa, hiç yüzüne bakmadığımız Kur’an-ı Kerim’i toprak altına gömmek zorunda kalırsak, camiler yıkılıp yerine tuvalet inşa edilirse, ezan Türkçe olursa, ayaklı mahkemeler kurulup infaz uygulanırsa o zaman bazı şeylerin farkına varırız. Şu anda rahatlığın etkisiyle hiçbir şeyin farkında değiliz. 


Aslında küçükken ezberlediğimiz “amentü”yü yani “imanın şartları”nı yeniden gözden geçirmeye ihtiyacımız var. Özellikle gençlerin çok ihtiyacı var. Bu ihtiyacı karşılamaya ön ayak olabiliriz inşallah.


Foto: google.com