24 Şubat 2024 Cumartesi

Öfkemiz Tam da Bunlar İçin Diri Olmalı…

 


Allah’ın bizlere vermiş olduğu her duygunun ayrı bir önemi var. Öfke de bu duygulardan biri… Ailemizde, arkadaş çevremizde, iş ortamlarında, caddede, sokakta, tv’de her yerde öfkeli insanlara rastlamak mümkün. Ancak bu duygu iyi yönetilmezse çok kötü sonuçlara sebep olabilir.


Rabbimiz bize bu duyguyu doğru yerlere kanalize etmemiz için vermiştir. Yani öfkemizi çocuğumuzdan, eşimizden, öğrencimizden, çalışanımızdan, tabaktan, çanaktan, trafikteki adamdan çıkarmak yerine, bu duyguyu diri tutmak zorunda olduğumuz önemli alanlara yöneltmemiz gerekir.


Peygamber Efendimiz (sav)’in de öfkelendiği durumlar olmuştur. Mesela, bir yatsı vakti namaz kıldırmak için mescide gelip de az sayıdaki cemaatin dağınık şekilde oturduklarını görünce daha önce hiç olmadığı kadar öfkelenmiş ve şöyle demiştir:


“Allah’a yemin olsun ki, içimden şimdi bir adamı imam tayin ettikten sonra, şu namaza gelmeyenlerin evlerine tek tek gidip yakmak geliyor.”[1]


Nitekim cemaate çok uzun namaz kıldıran sahabî Muaz b. Cebel’e üç defa “Sen bıktırıcı mısın? Ya Muaz!” diyerek kızmış ve işi olanların, zayıf ve hastaların dikkate alınarak namazın kıldırılması gerektiğini öğütlemiştir[2].


Başka bir gün zekât toplamak için gönderdiği bir memur, elindeki malı O’na arz ederken, “Ya Rasulallah! Şunlar sizindir; bunlar da bana hediye edildi.” demesine çok kızmış ve “Sen ananın babanın evinde otur da gör bakalım sana hediye gelecek mi? Gelmeyecek mi?” diyerek tepkisini dile getirmiştir[3].


Ancak o güzeller güzeli (sav) öfke duygusunun ardından Allah’a şöyle dua etmiştir: 


“Ya Rabbi! Ben, nihayetinde bir kulum ve bütün kullar gibi ben de öfkelenirim. Bu sebeple hangi Müslüman’a kızmış, hakaret veya beddua etmişsem; onu, onun için kıyamet günü bir arınma ve rahmet vesilesi yap.”[4]


Gelelim bu duygunun bizler için önemine… Bir Müslüman olarak bu duyguyu diri tutmamız gereken önemli yerler var. Mesela, geçmişte Müslüman kardeşlerimize sıkıntı yaşatan birçok zalimler oldu ve bugün de olmaya devam ediyor. Bu sebeple biz öfkemizi, şu anda Gazz eli kardeşlerimizi soy kırıma uğratan S*iyonist Y@hudiler için diri tutmalıyız. Doğu Türkistanlı kardeşlerimize “Çin İşkencesi”ni en had safhada yaşatan zalim Çin için diri tutmalıyız. Çeçenistan’ı 60 yıl savaşın içinde bırakan, Kırım’daki müslümanları sürgün eden, sürgün esnasında öldüren Rusya için, S*iyonist benzeri soykırımı Bosna halkına yaşatan Sırbistan için ve Müslüman toprakları olan Suriye’de, Irak’ta, Keşmir’de, Afganistan’da, Tacikistan’da, Özbekistan’da, Kırım’da, Yemen’de, Myanmar’da, Moro’da, Eritre’de, Afrika ülkelerinde sıkıntı yaşatan, onları sürgüne zorlayan, savaştan savaşa sürükleyen, sömüren Amerika için, İngiltere için, Fransa için, İspanya için, Almanya, Hollanda için, kısacası sömürgeci Batı devletleri için öfkemizi diri tutmalıyız. Savaşa, şiddete, bebek katline sessiz kalan, kulak tıkayan, göz yuman ülkelere karşı olmalı öfkemiz. Kur’an-ı Kerim yakılmasına izin veren İsveç’e karşı, Peygamber Efendimiz (sav)’in karikatürünü yayınlayan Danimarka’ya karşı olmalı öfkemiz… Şunu da belirteyim ki bu ülkelerin şiddete, katle, savaşa sesi çıkan bir kısım halkına olmayacak bu öfkemiz, onları yönetenlere olacak…


Öfkemizi diri tutarsak ne mi olacak? Müslüman olduğumuzu hatırlayacağız. Müslüman kardeşlerimiz için ne yapmamız gerektiğini düşüneceğiz. Elimizden bir şey gelmez deyip yerimizde oturmayacağız. Dualarla, yardımlarla, yürüyüşlerle, boykotlarla, paylaşımlarla, yeri gelirse de savaşarak onlarla birlikte olacağız. Çünkü biz Müslümanlar olarak, Efendimiz (sav)’in hadisinde bahsettiği gibi bir vücudun uzuvları gibiyiz. Birimiz hasta olduğu zaman diğerimiz de onun hastalığını hissetmeli... 


Hissedemiyorsak kendimize bir bakalım… Müslümanlığımıza bakalım ve kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınalım… Şöyle ki: Eûzü billahi mineş’şeytanirracîm bismillâhirrahmânirrahîm…


https://sorularlaislamiyet.com/peygamberimiz-hz-muhammed-de-gazaplanir-miydi?amp

[1]Buhârî, Ezan, 34; Husumât, 5; Müslim, Mesacid, 251–254; Tirmizî, Salat, 48; Nesâî, İmamet, 49; Ebû Dâvûd, Salat, 46; İbn Mâce, Mesacid ve’l-Cemaat, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. I, s. 394; c. II, s. 244; İbn Mâce, Mesacid ve ‘l-Cemaat, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. I, s. 394; c. II, s. 244.
[2] Buhârî, Ezan, 60; Müslim, Salât, 128, 129; Nesâî, İmamet, 41; Ebû Dâvûd, Salât, 123.
[3] Buhârî, Eyman ve’n-Nuzûr, 3; Ebû Dâvûd, Harac, 11, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V, s.423; Darimî, Zekât, 31; Siyer, 51.

[4] Buhârî, Daavât, 33; Müslim, Birr, 95; Ebû Dâvûd, Sünnet, 10; A. B. Hanbel, Müsned, c. II, s. 317, 390; c, III, s. 33, 391, 400; c. V, s. 437, 439; c. VI, s. 45.

Foto: https://depositphotos.com