9 Mart 2024 Cumartesi

İftar mı İsraf mı? Aman Dikkat…

 


“Eski ramazanlar” başlığı altında güzel günleri arada bir yâd etsek de benim nazarımda günümüzdeki Ramazan algısı eskiye nazaran daha bir bilinç kazanır oldu. Eskiden Ramazan deyince ilk akla gelen pide, güllaç, hurma ve muhteşem iftar sofraları olurdu. Ramazana özel hazırlıklar yapılır, “yemek” odaklı bir aya hazırlanılırdı. Ekran bağlantılı yaşayan bizler en azından televizyonda bunlara şahit olurduk. Ancak şu anda bilinçli hocaların görsel ve sosyal medyada anlatımlarına mukabil Ramazan bilincimiz de arttı elhamdülillah. Aksi taktirde çok eski zamanlarda Allah dostu insanlar medeniyetleri etkilemiştir. Ben sadece yaşadığımız son yüz seneden bahsediyorum.


Ramazan’ın rahmet, mağfiret ve cehennemden kurtuluş ayı olduğunu tekrar hatırladık. Orucu sadece midemize değil, elimize, dilimize, gözümüze ve diğer uzuvlarımıza da tutturmamız gerektiğini hatırladık. Ramazan’da günahlarımızı itiraf edip tövbe istiğfarlarla kendimizi temizlememiz gerektiğini hatırladık. Ramazan’ın Kur’an ayı olduğunu ve okuduklarımızla amel etmemiz gerektiğini hatırladık. Teravih namazında camilerimizde koşuşan çocuklarımıza bağırmak yerine onları hediyelerle hoşnut etmemiz gerektiğini hatırladık. Sahurlarımızı teheccütlerle süslememiz gerektiğini hatırladık. Efendimiz (sav)’in de dediği gibi bu ayın sabır ayı olduğunu, yardımlaşma ayı olduğunu, rızkımızın bereketlenme ayı olduğunu hatırladık. Ne kadar verirsek verelim paramızın eksilmediği gerçeğini hatırladık. Bu ayda yaptığımız bir hayrın farz yerine geçtiğini, farzların ise yetmiş farz yerine geçtiğini hatırladık. 


Ancak bir şeyi hatırlamakta biraz geciktik sanki. İbadetle ticareti aynı kefeye koymamak gerektiğini... Özellikle “iftar menüsü” adı altında sözüm ona hatırı sayılır restoranların şaha kalkmış fiyatlarına pirim vermememiz gerektiğini de hatırlamamız gerekir…Ayrıca kendi sofralarımızdaki israftan da kaçınsak iyi ederiz. Ramazan öncesi küçük bir hatırlatma olsun istedim. Yiyelim, içelim fakat israf etmeyelim. Hepinize hayırlı ramazanlar…



Foto: istockphoto.com 

5 Mart 2024 Salı

Öfkemizi Nasıl Terbiye Ederiz?




Ramazan ayı kendini göstermeye başlarken kendimizle ilgili yapmamız gereken hazırlıklardan biri de öfke kontrolüdür. Olması gereken yerde değil de olmaması gereken yerde sıklıkla kullandığımız öfke duygusuyla başa çıkabilmek kolay değil maalesef. Bunu başarabilmek için öncelikle bu duyguyu kabul etmeli ve kurtulmanın yollarını aramalıyız.


Peygamber Efendimiz (sav)’e bir sahabe gelerek:

“Bana az ve öz bir ameli emret.” diye ricada bulunmuş. Peygamberimiz (sav) de "Öfkelenme!.."

buyurmuştur.

(1)


Hz. Ömer (r.a), adaletinin yanında celali ile de meşhurdur. İslamiyeti kabul etmeden önce Müslüman olanlara yorulana kadar işkence yaptığını, dinlendikten sonra ise kaldığı yerden devam ettiğini söyler. Ancak İslamiyet onu öyle bir değiştirip dönüştürmüştü ki öfkesini bile terbiye eder hale getirmişti(2). 


Bu duruma gelebilmek kolay değildi muhakkak. Hudeybiye antlaşmasının maddelerini kabul ettiği için öfkesine yenilip Hz. Peygamber (sav)’e çıkışınca aklı başına  gelmişti Hz. Ömer’in. Hakkında helak olacağına dair ayet inecek diye tir tir titremişti. Bu titreyiş belki de öfkesini terbiye etmede bir adım olmuştu. 


Şu anda bizim hakkımızda ayetler gelmeyecek belki ama hali hazırda bulunan ayetler bizi titretmeli ve kendimize getirmeli… Öfkeden ve öfkenin sebep olduğu kalp kırmaktan, hakaret etmekten, şiddetten ve buna benzer kötü huylardan Allah’a sığınmalıyız. 


Bunun için Peygamberimiz (sav)’in tavsiyeleri var. Nureddin Yıldız hoca bu tavsiyeleri içine alan ders niteliğinde çok güzel bir sohbet hazırlamış. “Öfke Kontrolü İçin Ne Yapılmalıdır?” başlıklı sohbetinden aldığım notlarda öfkelendiğimizde ne yapmamız gerektiğinden şu şekilde bahsediyor:


  • Eûzu besmele çekerek şeytandan Allah’a sığınmak.
  • “La havle ve la kuvvete illa billah” demek. Eşin, çocuğun, komşun bunalttıysa 20-30 defa söyleyebilirsin bu zikri. Eûzu besmeleyle birlikte bu iki kelime silahtır.
  • Pozisyon değişikliği yapmak. Ayaktaysa oturmak, oturuyorsa yatmak, oda değiştirmek, evde kavga varsa dışarı çıkmak. Gerekiyorsa ev değiştirmek, mahalle değiştirmek, okul değiştirmek, arkadaş değiştirmek, şehir değiştirmek, olmuyorsa hicret etmek.
  • Abdest almak
  • Dile hakim olmak, susmak.
  • Olaylara maddi ve manevi açıdan bakabilmek. Babasıyla kavga eden biri bu durumun manevi boyutunu yani günah olduğunu düşünmeli. Bunu yapamasa da “bu durumdan elime ne geçecek? demelidir. (3)


Ayrıca;

  • Allah’ın “Ya Halîm” ismini ve Al-i İmran 134. ayeti zikredebiliriz.


Fatma Bayram Hoca, “99 Esma Sonsuz Mana” isimli kitabında Allah’ın Halîm isminden şu şekilde bahsediyor:


“Bilgimiz azaldıkça her şeyi bildiğimizi sanmaktan doğan sahte özgüvenlerin, atıp tutmaların, firavunca, nemrutça tavırlarla gücü yettiğine zalimce hükmetmenin çağında Halîm isminin içerdiği sekinete, sabra, ileri görüşlülüğe ve insana saygıya ne çok ihtiyacımız var. Halîm ismi insana verilen değerin, onun kendini düzelteceğine, ıslah-ı hâl edeceğine duyulan güvenin en çok öne çıktığı ilahi isimlerden biri. Çünkü Halîm ‘sabırlı ve temkinli olan, acele ve kızgınlıkla muamele etmeyip ileride meydana gelecek gelişmelere fırsat tanıyan’demektir.”


Öfke anında ne yapılması gerektiğiyle ilgili psikolog Tuba Kılıç da şu tavsiyelerde bulunuyor:

  • Durmak
  • Derin nefes almak
  • Düşünmek
  • Aklı başında davranmak. 
  • Susmak. Unutmayın, öfkenize hakim olamayıp o kişiye cevap verdiniz diye hiç kimse sizi parmakla göstermeyecek.

Bunlarla birlikte şunları da yapmak gerekir:
  • İç sesleri de susturmak. 
  • Kendine odaklanmak


Bu tavsiyeleri yapabilmek öfke anında kolay olmayabilir. Ancak istemek, dua etmek ve adım atmak önemlidir. O zaman Allah ve Rasulü’nün sevdiği insanlardan oluruz. Nitekim Rabbimiz ayetinde bize şöyle buyuruyor:


“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Al-i İmran 134)


(1) Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail b. İbrahim, Sahîhu’l-Buhârî, Edeb, 76; Tirmizî, Birr, 73; Ahmed b. Hanbel, Müsned, İstanbul, 1992, Çağrı Yay., c. II, s. 175; c. V, s. 34, 370.

https://sorularlaislamiyet.com 

(2)Muhammed Emin Yıldırım hocanın ifadesi

Foto: https//:istockphoto.com

Nureddin Yıldız hocanın sohbeti: https://youtu.be/hkVMXzmQ2yc?si=8aZ5Kv8tlcNr8eNU

24 Şubat 2024 Cumartesi

Öfkemiz Tam da Bunlar İçin Diri Olmalı…

 


Allah’ın bizlere vermiş olduğu her duygunun ayrı bir önemi var. Öfke de bu duygulardan biri… Ailemizde, arkadaş çevremizde, iş ortamlarında, caddede, sokakta, tv’de her yerde öfkeli insanlara rastlamak mümkün. Ancak bu duygu iyi yönetilmezse çok kötü sonuçlara sebep olabilir.


Rabbimiz bize bu duyguyu doğru yerlere kanalize etmemiz için vermiştir. Yani öfkemizi çocuğumuzdan, eşimizden, öğrencimizden, çalışanımızdan, tabaktan, çanaktan, trafikteki adamdan çıkarmak yerine, bu duyguyu diri tutmak zorunda olduğumuz önemli alanlara yöneltmemiz gerekir.


Peygamber Efendimiz (sav)’in de öfkelendiği durumlar olmuştur. Mesela, bir yatsı vakti namaz kıldırmak için mescide gelip de az sayıdaki cemaatin dağınık şekilde oturduklarını görünce daha önce hiç olmadığı kadar öfkelenmiş ve şöyle demiştir:


“Allah’a yemin olsun ki, içimden şimdi bir adamı imam tayin ettikten sonra, şu namaza gelmeyenlerin evlerine tek tek gidip yakmak geliyor.”[1]


Nitekim cemaate çok uzun namaz kıldıran sahabî Muaz b. Cebel’e üç defa “Sen bıktırıcı mısın? Ya Muaz!” diyerek kızmış ve işi olanların, zayıf ve hastaların dikkate alınarak namazın kıldırılması gerektiğini öğütlemiştir[2].


Başka bir gün zekât toplamak için gönderdiği bir memur, elindeki malı O’na arz ederken, “Ya Rasulallah! Şunlar sizindir; bunlar da bana hediye edildi.” demesine çok kızmış ve “Sen ananın babanın evinde otur da gör bakalım sana hediye gelecek mi? Gelmeyecek mi?” diyerek tepkisini dile getirmiştir[3].


Ancak o güzeller güzeli (sav) öfke duygusunun ardından Allah’a şöyle dua etmiştir: 


“Ya Rabbi! Ben, nihayetinde bir kulum ve bütün kullar gibi ben de öfkelenirim. Bu sebeple hangi Müslüman’a kızmış, hakaret veya beddua etmişsem; onu, onun için kıyamet günü bir arınma ve rahmet vesilesi yap.”[4]


Gelelim bu duygunun bizler için önemine… Bir Müslüman olarak bu duyguyu diri tutmamız gereken önemli yerler var. Mesela, geçmişte Müslüman kardeşlerimize sıkıntı yaşatan birçok zalimler oldu ve bugün de olmaya devam ediyor. Bu sebeple biz öfkemizi, şu anda Gazz eli kardeşlerimizi soy kırıma uğratan S*iyonist Y@hudiler için diri tutmalıyız. Doğu Türkistanlı kardeşlerimize “Çin İşkencesi”ni en had safhada yaşatan zalim Çin için diri tutmalıyız. Çeçenistan’ı 60 yıl savaşın içinde bırakan, Kırım’daki müslümanları sürgün eden, sürgün esnasında öldüren Rusya için, S*iyonist benzeri soykırımı Bosna halkına yaşatan Sırbistan için ve Müslüman toprakları olan Suriye’de, Irak’ta, Keşmir’de, Afganistan’da, Tacikistan’da, Özbekistan’da, Kırım’da, Yemen’de, Myanmar’da, Moro’da, Eritre’de, Afrika ülkelerinde sıkıntı yaşatan, onları sürgüne zorlayan, savaştan savaşa sürükleyen, sömüren Amerika için, İngiltere için, Fransa için, İspanya için, Almanya, Hollanda için, kısacası sömürgeci Batı devletleri için öfkemizi diri tutmalıyız. Savaşa, şiddete, bebek katline sessiz kalan, kulak tıkayan, göz yuman ülkelere karşı olmalı öfkemiz. Kur’an-ı Kerim yakılmasına izin veren İsveç’e karşı, Peygamber Efendimiz (sav)’in karikatürünü yayınlayan Danimarka’ya karşı olmalı öfkemiz… Şunu da belirteyim ki bu ülkelerin şiddete, katle, savaşa sesi çıkan bir kısım halkına olmayacak bu öfkemiz, onları yönetenlere olacak…


Öfkemizi diri tutarsak ne mi olacak? Müslüman olduğumuzu hatırlayacağız. Müslüman kardeşlerimiz için ne yapmamız gerektiğini düşüneceğiz. Elimizden bir şey gelmez deyip yerimizde oturmayacağız. Dualarla, yardımlarla, yürüyüşlerle, boykotlarla, paylaşımlarla, yeri gelirse de savaşarak onlarla birlikte olacağız. Çünkü biz Müslümanlar olarak, Efendimiz (sav)’in hadisinde bahsettiği gibi bir vücudun uzuvları gibiyiz. Birimiz hasta olduğu zaman diğerimiz de onun hastalığını hissetmeli... 


Hissedemiyorsak kendimize bir bakalım… Müslümanlığımıza bakalım ve kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınalım… Şöyle ki: Eûzü billahi mineş’şeytanirracîm bismillâhirrahmânirrahîm…


https://sorularlaislamiyet.com/peygamberimiz-hz-muhammed-de-gazaplanir-miydi?amp

[1]Buhârî, Ezan, 34; Husumât, 5; Müslim, Mesacid, 251–254; Tirmizî, Salat, 48; Nesâî, İmamet, 49; Ebû Dâvûd, Salat, 46; İbn Mâce, Mesacid ve’l-Cemaat, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. I, s. 394; c. II, s. 244; İbn Mâce, Mesacid ve ‘l-Cemaat, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. I, s. 394; c. II, s. 244.
[2] Buhârî, Ezan, 60; Müslim, Salât, 128, 129; Nesâî, İmamet, 41; Ebû Dâvûd, Salât, 123.
[3] Buhârî, Eyman ve’n-Nuzûr, 3; Ebû Dâvûd, Harac, 11, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V, s.423; Darimî, Zekât, 31; Siyer, 51.

[4] Buhârî, Daavât, 33; Müslim, Birr, 95; Ebû Dâvûd, Sünnet, 10; A. B. Hanbel, Müsned, c. II, s. 317, 390; c, III, s. 33, 391, 400; c. V, s. 437, 439; c. VI, s. 45.

Foto: https://depositphotos.com

11 Ocak 2024 Perşembe

Bir Çocuk Nelere Kadir?

Hayal bile kuramadığın bir dünyaya açtın gözlerini çocuk… Bomba sesleri ninnilerin, kan, gözyaşı, ölüm, gördüklerin oldu. Ama her şeye rağmen asla isyan etmemeyi öğrendin.“Hasbünallahu ve ni’mel vekil” sözü ile…

Hakikat yurdundan kopup gelen bu söz iliklerine işlemiş, damarlarında kan olmuştu. Öyle bir güç vermişti ki sana Allah’tan gayrı olan sahte güçleri umursamadın. Anne-babanı kaybedince de hissettin bu sözü, kardeşin şehit olunca da… Evin yıkılınca da hissettin, bacağın kopunca da… Ağlamaz olur musun? Tabii ki ağladın… Sızlandın… Haykırdın… Yandın… Yaralandın… Ama asla isyan etmedin…Sen isyan etmek nedir bilmezdin ki… “Göz yaşarır, gönül hüzünlenir. Ancak biz Rabbimizin razı olacağı sözleri söyleriz.” diyor gibiydin bir canını kaybeden Peygamberin gibi…


Sen peygamber yürekliydin çocuk… Temizdin… Saftın… Günahsızdın… Allah’ın en sevgili kuluydun… Yeri gelince düşmana bile kafa tutacak kadar cesurdun…


Senin yüzün “hakikat”i tüm sadeliğiyle ve saflığıyla anlatıyor çocuk… Dilinin söz söylemesine gerek yok, baktığın zaman görünüyor her şey… Fıtratındaki İslamı öyle güzel yansıtıyorsun ki, dünyanın öbür ucundaki ablaların ve abilerin sana bakıp “kelime-i şehadet” getiriyorlar… Evet birilerinin hidayetine vesile oluyorsun sen çocuk… Peygamberinin “dünya ve içindekilerden daha hayırlı” dediği işi sen ölümünle yapıyorsun. Bir sürü süslü sözcüklerle İslamı anlatan kelli felli hocalara taş çıkartıyorsun. Sen ölürken kalpleri diriltiyorsun… Bizim kalplerimizi de dirilt ne olursun…


Not: Ayçin Kantoğlu’nun şuradaki videosundan esinlenerek yazılmıştır.


Foto: yasemin.com 

8 Ocak 2024 Pazartesi

Filistin için ne yapabilirim? 5 - Dua Tabii ki


“Bana dua edin ki, duanıza icabet edeyim” diyen bir yaratanın kuluyuz. O sebeple “duamız olmasa ne işe yararız?” değil mi? 
Hiçbir şey yapamıyorsak bari dua edelim DEĞİL, her fırsatta dua edelim inşallah…

Her birimizin Filistinli kardeşlerimiz için yapacağı bir duası olsun. Bu, her namazın ardından yapacağımız bir dua olabilir, çekeceğimiz bir esmâ olabilir, her gün okuyacağımız bir Fetih sûresi olabilir. Ne kadarını yapabiliyorsak…


Dua mü’minin silahıdır. Silahlarımızı kuşanıp Gazze’ye gidemiyorsak, dua silahıyla kendimizi kuşatalım inşallah. 

Dünyadaki herkes aynı anda, aynı duayı yapsa kainattan çıkan enerjinin dünyayı titreteceği söylenir. Şu sıralar dünyanın çeşitli yerlerindeki insan toplulukları, Müslüman olsa da olmasa da, Filistinli kardeşlerimiz için dünyayı titretiyor. Ve her birinin kalbi aynı şeyi söylüyor: “Filistin’e özgürlük!” Her ne kadar bu bir slogan da olsa, kalpten gelen bir duâdır, bir haykırıştır, kalbin dile yansımasıdır. Bunu söyleyenler arasında masum çocuklar da var. Unutmayalım ki çocuklar islam fıtratında bir melektirler ve onların safiyane dillerinden dökülen dualar gün gelir muhakkak kabul olacaktır. Biz görelim yada görmeyelim yaratanın adaleti muhakkak tecelli edecektir.  Bu sebeple duaya devam dostlar… Ya Fettâh Ya Allah…


Foto: pixabay.com 

27 Aralık 2023 Çarşamba

Melekler Haklı Çıktı Ya Rabbi!

 










Bu dünyada yaşayan iki ayaklı pis mahluklar, bir zaman meleklerin Sana söylediklerini haklı çıkardı Ya Rabbi.


Hani Sen insanoğlunu yaratacağını söylediğin zaman onlar da Sana “Yeryüzünde fesat çıkartacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” demişlerdi.


Ne de doğru söylemişler Allahım. Sen’in â’lâ-yı illiyyîne çıkardığın insanoğlu, esfel-i safiline nasıl düşüldüğünü ve ne beter bir mahluk olduğunu gösteriyor tüm dünyaya. Hem de hiç utanmadan ve sıkılmadan... Yüce kitabında yüzlerce kez andığın o kötü kavim geçmişte yaşattıklarını tekrar tekrar yaşatıyor insanlara. Yaptıkları işkenceler dayanılır gibi değil… İnsanın kalbini sıkıştırıyor, nefesini daraltıyor, bu kadar da olur mu dedirtiyor. Ama artık şaşırmıyoruz yaptıklarına. Çünkü onlar kötülüğü baş tacı edinmiş bir millet...


Yeni doğmuş, makinaya bağlı bebeklerin fişini çekerek onları çürümeye terk eden pislikler yetişkinlere ne yapmazlar ki Allahım? İlk günler bu bebeklere üzüldük, üzerlerine bomba yağdırılan insanlara üzüldük, hastahanelerde çaresiz kalanlara üzüldük, iç organları dışarı çıkmış ve yanmış halde ölenlere üzüldük, dedesinin kucağında cansız yatan Rim’e üzüldük. Ama şunu anladık ki Allahım, ölüm onlar için bir nimetmiş... Güzel bir hayata açılan kapıymış… Bir yuvaymış… Ailece toplandıkları yermiş. Rehin alınanların maruz kaldıkları işkenceleri görünce anladık ölümün onlar için bir kurtuluş olduğunu…


Toplama kamplarında yapılanlar dayanılacak gibi değil Allahım… Oradaki çocuklar nasıl dayanıyorlar bu işkencelere? O kadın ve kızlar nasıl dayanıyorlar karşılarındaki sapık ruhlu pisliklere?


Allahım yardım et kardeşlerimize! Yardım et şehit yürekli yiğitlere! Yardım et kadınlara, kızlara, masum yavrulara! Ve ne olur canlarını alırken onların canlarını acıtma! Ne olur onları cennetinin en güzel yerinde misafir et! Olmadıkları kadar mutlu et onları! 

Kalanlara da dayanma gücü ver! İman selameti ver! Bizlere de şuur ver! Akıl ver! Feraset ver! Basiret ver!


Onlara bu kötülüğü yapan pislikleri de sana havale ediyorum Allahım. Bu dünyada yargılansalar bile yaptıklarının karşılığını asla bulamazlar. Senin ilahi adaletine sığınıyoruz Ya Rabbi… Sen ne yapacağını daha iyi bilirsin… Ama o kötü kavmin yerle bir olduğunu şu gözlere de göster Allahım! Amin… Amin… Amin…


22 Aralık 2023 Cuma

Living Words of Reem “The Soul of Her Grandfather's Soul”

 







Reem… What a beautiful name for a girl…

Death... What a terrible reality for a child...

Grandfather... What a beautiful person for a granddaughter…

Love... What a beautiful feeling for everything...

Heaven... What a beautiful place for muslims...

Is*rael... What a bad nation for humanity... Love...


Despite all these beauties, the beautiful Rim was destroyed by a bad nation…



We never knew such beauty before she journeyed to heaven... Her sparkling eyes, her happy smile, and her lively life suddenly faded away…

Reem… The soul of his grandfather's soul… His grandfather's soulmate… His grandfather's birthday gift… And his grandfather's heavenly scented angel…




We first met her with her lifeless body lying on her grandfather's lap. Would the tiny scar on her cheek suit her angel face so well? Her grandfather was kissing her cold skin, the inside of her pupil, and combing her hair for the last time. He was calling his granddaughter as "the soul of my soul". From her tiny ear he took the earring, the only thing she had left in this world, and pinned it to one side of his outfit. It was an ornament coming from his “soul of his soul”.


Reem… The most beautiful girl in the world... Just one of the thousands of children murdered by Isr*ael... She is angel of martyrs… While she was dying, she brought tears to our eyes, she revived our hearts and she reminded us that we are human... She was like saying "This world is a temporary world, work not for a that world, but for the hereafter from which I come.. Stop eating each other and look at what is being done to us, Palestinians. Open your eyes...What are you waiting for? Don't you know that we will hold you accountable in the afterlife? What happened to us can happen to you, too.”


It is as if she gifted the world with the declaration of his birthday, December 23, which is the same date as his grandfather, as World Child Martyrs' Day...


While gifting that date to us, she said, "Think of how we children endure death, which is difficult for you adults... Realize that our bodies do not belong to this world... Know that our bodies soaked in blood smell like perfume... Our Prophet Muhammed (sav) confirmed that our martyrs' bodies will never rot. Also remember that martyrdom is a supreme position. Live your worldly life without forgetting these things.”





Photos: pinterest, X and google