30 Aralık 2011 Cuma

Vav..


İnsan Vav şeklinde doğar, bir ara doğrulunca kendini Elif sanır.
İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.
Kulluğun manası Vav'dadır, Elif ulûhiyetin ve ehadiyetin simgesidir.                                             
O yüzden Lafz-ı ilahi Elifle başlar.

Elif kâinatın anahtarıdır, Vav kâinattır.
Rabbi Vav gibi mütevazı olsun ister kulları.
Musa Dal olmuştur ama Firavunun gözü Elif'te kalmıştır.
İbrahim ateşte Vav'dır, Nemrut bizzat ateşe odun.

...
(Hakan Türkyılmaz'dan)

21 Aralık 2011 Çarşamba

Ezanı hafife alan çocuğa Efendimiz (s.a.v.)'in davranışı..

Anadolu Pedagojisi'nde ödül ve ceza yönteminin doğru olmadığını Adem Güneş hocamız gerek kitaplarında gerekse radyo programlarında çok güzel bir şekilde dile getiriyor. Cezayla ilgili yazmış olduğu yazıda Efendimiz (s.a.v.)'den de güzel bir örnek var. Okuyalım ve örnek alalım..
Ceza korkusu ile Doğru Yapan Çocuk Doğru Çocuk Mudur?
“Suç” denilince hemen aklımıza “cezâ” gelir ve hatta çocuk terbiyesinde, suç işleyen çocuğa nasıl cezâ verileceği, cezâ alan çocuğun nasıl “adam olduğu” ballandıra ballandıra anlatılır.Peki, ama cezâ ile terbiye etmeye çalışmak acaba ne kadar “bizim pedagoji” anlayışımız içinde yer alır, hiç düşündük mü?Ya da soruyu şu şekilde soralım: Suç işleyen çocuğu, cezâ korkusu ile terbiye etmek ne kadar vicdânî ve ne kadar İslâmî bir usûldür?Madem ki, çıkmaza girdiğimiz her meselede Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatına bakıyor ve O’nu örnek alıyoruz, o hâlde Peygamber Efendimiz’in sünnetlerini bu konuda mercek altına alalım ve bakalım acaba O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocuklara hangi cezâ (!) usûllerini uyguluyordu?İşte bu yazımızda, günümüz anne-babalarının “anlık çözüm” olarak her an rahatlıkla kullandıkları cezâ konusunu masaya yatıracağız, bir yandan da tarihin altın sayfalarında kayıtlı bulunan Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in davranışlarını “çocuk ve cezâ” konusunda analiz edeceğiz.
Cezâ ve Çocuk
İsterseniz suç ve cezâ konusunu daha somut/müşahhas bir şekilde ele almak için bir örnekle yola çıkalım.On yaşlarında bir çocuğunuz olduğunu düşünün. Ve çocuğunuzun, evde misafirleriniz olduğu her an sizi misafirlerinize karşı hep mahcup ettiğini hayal edin. Örneğin, siz ne zaman konuşmaya başlasanız, çocuğunuz sizin kullandığınız cümleleri alaya alarak ve eğip bükerek arkadaşlarınızın içinde sizi mahcup ediyor. Ne yaparsınız böylesi bir çocuğa?Örneğimizi biraz daha zorlaştıralım. Siz dînî değerlere hassasiyet gösteren bir âilesiniz ve namaz kılıp ibâdet ediyorsunuz. Ancak çocuğunuz, bu sefer de okunan ezânla dalga geçiyor. Siz namaz kılmak üzere hazırlık yaparken, çocuğunuz da, okunan ezânı hafife alıyor, kelimeleri eğip bükerek tekrar ediyor.Ne yapardınız?“Önce ikaz ederdim, ezân’ın önemini anlatırdım.” dediğinizi duyar gibiyim… Peki, çocuğunuz ısrarla aynı davranışı tekrar ediyorsa ne yaparsınız? Sanırım çocukla bir-iki defa konuşur, eğer hâlâ aynı davranışı tekrar ediyorsa, öfkelenir, kızar ve bir daha yaparsa cezâlandırılacağını haber verirdiniz değil mi? Öyle ya, ezân ile dalga geçen çocuğunuzu yanınıza çağırıp:“–Mâşaâllâh… Aman ne de güzel sesin varmış, al sana bir avuç dolusu para!..” diyecek hâlimiz yok ya!.. Zaten böyle bir şey yapacak olsak, aklımıza ilk gelen şey:“–Çocuğa yumuşak davranırsak, çocuk bugün ezânla dalga geçer, yarın namazla…” diye düşünülür ve kaşlarımızı çatmak zorunda hissederiz kendimizi, değil mi?Peki, böylesi bir hâdise, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında olsaydı, O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nasıl davranırdı?İşte, tıpkı yukarıdaki örneğin bir benzerini, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında da görüyoruz. (Kütüb-i Sitte, 16 cilt, sayfa 597, Bab: “Ezânda tercî”)Bir gün ezân okunurken, bir grup çocuk okunan ezânı hafife alıyor ve müezzinle dalga geçiyordu.Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocukların bu hâlini gördü. Çocukları yanına çağırdı. Okunan ezânla kimin dalga geçtiğini sordu. Çocuklar içlerinden birini gösterdi. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-  o çocuğa döndü ve çocuğun sesinin ne kadar da güzel olduğunu söyledi ve ardından çocuğa ezân okumasını buyurdu.Çocuk, ezân okumasını bilmiyordu. Mahcup oldu. Utandı.Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocuğa tebessüm etti ve önce kendisi ezân okudu ve sonra çocuğa dönerek: “Hadi, tekrar et!” buyurdu.  Çocuk duyduğu kadarı ile ezân okudu.Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocuğa bir kese para verdi.Kendisinin cezâlandırılacağını bekleyen çocuk, böylesi bir mükâfatla karşılaşmanın şokunu üzerinden atmadan,  Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mübârek elini çocuğun alnına koydu ve saçlarını okşadı. Sonra elini çocuğun göğsüne getirdi ve ona:“–Allah seni mübârek kılsın, Allah sana bereket yağdırsın.” diyerek duâ etti. Çocuk, o âna kadar ürküp korktuğu Kâinât’ın Sultan’ı -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e karşı sevgi duymaya başladı.Biraz önce çirkin bir davranışla Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzuruna gelen bu çocuk, saf yüreği ile Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:“–Beni Mekke’ye müezzin olarak tâyin eder misiniz?” diye sordu.Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tebessüm ederek, çocuğun bu isteğini de geri çevirmedi.
Eğer bu olayı pedagoji perspektifinden analiz edecek olursak: Müslümanların mukaddes olarak kabul ettiği bir değeri hafife alan, dalga geçen bir çocuk var. Tıpkı kendi evimizde okunan ezân ile dalga geçen çocuğunuz gibi. Bu suç karşılığında Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nasıl davranıyor?
1-Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- az önce ezânı hafife alan çocuğa, “Hadi, ezân oku!” diye bir iltifatta bulunuyor. Hâlbuki alışkanlığımız o ki, eğer bir çocuğun bir suçu varsa, çocuğun o suçu bir daha işlememesi için, o davranışı bir daha yapmamasını tembih ederiz. Hâlbuki Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunun aksine; “Hadi, ezân oku!” diye buyuruyor. Belki etraftaki herkes, çocuğun çirkin davranışına dikkat ettiği hâlde, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çocuğun güzel sesine dikkat ediyor. Böylesi bir davranış, çocuk terbiyesinin en önemli kısmına işaret eder ki, biz buna “Çocuğun kabiliyetlerini görebilme”ya da “pozitif çocuk terbiyesi” diyoruz. Hâlbuki cezâ, çocuğun kabiliyetlerini körelttiği gibi, negatif bir terbiye usûlüdür.
2-Çocuk, ezân okuduktan sonra, ona bir kese içinde para ikram ediyor. Hâlbuki o an karşısında duran çocuk, suçlu bir kişi olmasına rağmen Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu çocuğa bir kese para veriyor ki, böylesi bir muâmele “maddî mükâfat”tır. Suç işlemiş olan bir çocuğa maddî olarak mükâfât vermek, sanırım hiç kimsenin aklına gelmez. Belki de çocuk bu davranışı bir kere daha tekrar eder diye korkarız. Zaten bu anlamsız korkularımız değil mi ki, çocuk terbiyesinde, kaşları çatık bir anne-baba rolü oynamak zorunda olduğumuzu hissettiriyor bize!..
3-Daha sonra, çocuğun saçlarını okşuyor. Saç okşamak da bir mükâfât türüdür. Bu davranış “duygusal mükafat”tır. Az önce ezânla dalga geçen çocuk, hâlâ cezâ almadığı gibi, üçüncü kez mükâfât ile karşılaşıyor.
4-Ardından; “Allah, seni mübârek kılsın, Allah sana bereket yağdırsın” diyerek duâ ediyor. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu davranışı ile de çocuğun vicdânına hitap ediyor ve bir kere daha “duygusal mükâfât”la ona yaklaşıyor. Bu da aynı olay içinde dördüncü mükâfâttır.
5-Daha sonra çocuğu Mekke’ye müezzin olarak tâyin ediyor ki, böylesi bir pâye herkesin gıpta ile bakacağı bir makamdır. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- suç işlemiş bir çocuğa karşı çokça cömert davranıyor ve bunca mükâfâttan sonra, bu defa da en üst perdeden bir “sosyal mükâfât” veriyor.  
İşte size Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bir suçlu çocuğa yaklaşım tarzı!.. Efendimiz bu çocuğa ne kaşlarını çatarak, ne parmağını sallayarak, ne de “Bir daha böyle yaparsan sana şöyle şöyle yaparım.” diye tehdit ederek yaklaşıyor… Aksine çocuğun vicdanına giden bütün kanalları kirden temizler gibi, çocuğu mükâfât yağmuruna tutuyor.Kütüb-i Sitte’de rastladığımız bu sahâbî efendimizin adı Ebû Mahzûre -radıyallâhu anh-!.. Efendimizin terbiye usûlünün, onun üzerindeki tesirine bakın ki, o günden sonra bu sahabî efendimiz saçlarını hiç kesmiyor. Yaşlılığına yakın bir dönemde ona:“-Saçların böyle çok çirkin görünüyor, kes artık şu saçlarını Yâ Ebû Mahzûre!..” denildiğinde, o çok hiddetleniyor ve:“-O saçlara kim dokundu siz bilmiyor musunuz?” diye soruyor.İşte size peygamberâne çocuk terbiyesi…Hadis ansiklopedilerini alt-üst edelim, bakalım, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sünnetlerini tek tek ele alalım. Eğer O’nun -sallâllâhu aleyhi ve sellem- suç işleyen çocuklara karşı uyguladığı bir tek cezâ şekline rastlar isek, o usûlü hep birlikte çocuklarımıza uygulayalım…Ama yok!.. Bunca yıldır bu konuda araştırma yapmış birisi olarak söyleyebilirim ki; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hiçbir çocuğu cezâ ile terbiye ettiğine şahsen ben rastlamadım.Düşünün lütfen!.. Eğer, suç ile mücâdelede “Cezâ” etkili bir yöntem olsaydı, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu çocuğa, en azından kaşlarını çatmaz mıydı?Çatmazdı ve çatmadı da… Çünkü bugünkü pedagojik veriler de mükâfâtın çocuk terbiyesinde çok olumlu bir tesir gücünün olduğunu ortaya koyuyor. Cezâ ile davranış değiştirmeye çalışmak ise, çocuğun dünyasında negatif bir tesir oluşturarak onu yeni yeni yanlışların içine sürüklüyor.Evet, belki hayvanları terbiye etmek için cezâ metotları kullanılabilir, ama insan terbiyesinde “cezâ” kalp kırıcıdır, onur kırıcıdır, izzet ve haysiyete düşmandır.
Adem GÜNEŞ

16 Aralık 2011 Cuma

Sevgi'ye dair bir şiir..

Sevgi...!
Besmeleyle başlanan her günün sabahında;
Çöl yüzüme vurduğum suyun adıdır Sevgi;
Feryâd eden bülbülün figân dolu âhında;
Güle meftûn eylenen huyun adıdır Sevgi...
 
Alnını seccâdeye, koyduğunda beş vakit;
Ruhundan bedenini, soyduğunda beş vakit;
İlâhi'nin emriyle, doyduğunda beş vakit;
Günahlardan kaçtığın, koyun adıdır Sevgi...

Karıncanın telâşla bir gidip bin gelmesi;
Yüreğinde imanla koca dağı delmesi;
Görmeyene ışıktır lâlin dile gelmesi;
Arşlardan daha yüce boyun adıdır sevgi...

Cenneti anaların ayağına serdiren;
Maksûduna sebeptir ermeyeni erdiren;
Günahkâra feyz verip tövbeleri sevdiren;
Makâmında diz çöken soyun adıdır Sevgi....

Bir güvercin yuvası bir örümcek ağında;
Huzura çağırıldı kutlu Hira dağında;
Kâinata güneşti gonca gülşen çağında;
Mirâca nail olan toyun adıdır sevgi....
Ali ALTINLI