30 Eylül 2025 Salı

Sumud Filosu… Dosdoğru Yolda…

 



İslamiyetten önce Mekke’nin durumunu biliyorsunuz. Cahiliye dönemi denilen bu devirde kız çocuklarının nasıl diri diri toprağa gömüldüğü, kadına değer verilmediği, zenginin fakiri ezdiği, haklının hakkını arayamadığı bir ortam vardı. Böyle bir ortamda “Hılfu’l Fudul” yani “Faziletliler Hareketi”denilen bir hareket kuruldu. Haksızlığa uğramış bir kişinin hakkını sonuna kadar arayacağı üzerine and içti bu harekete katılanlar.  


Kaynaklarda antlaşmanın muhtevası genel hatlarıyla şöyle ifade edilmektedir: 


“Allah’a andolsun ki Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi ister kötü, ister bizden ister yabancı olsun, kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz; deniz süngeri ıslattığı ve Hira ile Sebîr dağları yerlerinde kaldığı sürece bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize malî yardımda bulunacağız” (Süheylî, II, 73).*


Peygamber Efendimiz (sav) de bu antlaşmaya dahil olmuştu ve bizzat haksızlığa uğrayanlar kendisine geldiğinde onların hakkını aramak için elinden geleni yapmıştı (İslam ansiklopedisinden olayları okuyabilirsiniz).


Şimdi biz bugüne gelelim… Şu anda dünyanın çeşitli yerlerinde büyük haksızlıklar yaşanıyor. Bebekler ölüyor, çocuklar acı çekiyor, insanlar işkenceler altında can veriyor. Bunların belki bir çoğundan haberdar bile değiliz. Ama haberdar olduğumuz bir yer var. Gazze…


Her gün Gazze’den gelen görüntüler ciğerlerimizi dağlıyor. 21. yy’ın dünyasında açlıktan ölen bir bebeğin hesabını Allah bizlerden sormayacak mı? Kardeşin can verirken senin elinden ne geldi? sorusuyla muhatap olduğumda vereceğim cevapların kemkümden ibaret olmasından çok korkuyorum. En azından birileri bir şeyler yaptıysa “onlara destek oldum, onlar için dua ettim, gözyaşı döktüm Allahım” diyebilmeliyim.


İşte o birileri çıktı ve tüm dünya insanlarının yüklerini sırtına alarak bir filo ordusu kurdular. Muhammed Emin Yıldırım hocanın dediği gibi bu zamanın Hılfu’l Fudul hareketiydi bu. Aydınlık vicdanlı insanların hareketiydi. Tüm iyilerin yolunun kesiştiği yerdeydiler… Zalimin karşısında, mazlumun yanında… Ve mazlumun hakkını almak için sonuna kadar direnmeye and içtiler… Gazze’ye yardım ulaştırmaya ve yardım yolunun sürekli açık olması için ablukayı kırmaya and içtiler. İçlerinde ne bir korku, ne bir tereddüt var... Emin adımlarla Gazze yolundalar…


İçlerinde Müslümanlar da var olmayanlar da… Çünkü bu bir insanlık savaşı, haksızlığın savaşı, gözler önünde her gün eriyen bebeklerin savaşı… Ve bu savaşa artık yürekler dayanmıyor. İnsanım diyen her Allah kulunun canı yanıyor bu vahşete. 


Ve Sumud Filosu… Zamanımızın Hılfu’l Fudul’u… Günümüzün Faziletliler Hareketi… O filonun içinde olmak da bir nasip meselesi bence… İçlerinde münafık olanlar da vardır muhakkak ama birileri o filoya katıldıysa bir yerlerde görünür görünmez Filistin davası için çırpınmış kişilerdir. Kimisi bu davayı dünyaya duyurmuş, kimisi bununla ilgili birçok yayın yapmış, kimisi boykotu hakkıyla yerine getirmiş, bir diğeri günlük ibadet rutinine Gazze’ye dair bir şeyler eklemiş, bir diğeri mitinglerde avazı çıktığı kadar bağırmış, birisi Allah’la olan bağını sorgulayıp kendine çeki düzen vermiş, diğeri bir çocuğun kalbine girmiş, bir diğeri tüm kazancını Gazze’ye yatırmış, vs vs. Şimdi biz neden o filoda değilsek yada dışarıdan dahi onu desteklemek için bir şeyler yapmıyorsak acaba neleri eksik yaptığımızı sorgulamamız gerekir. Bakın bu bir Müslümanlık davası değil! İnsanlık davası! O filoya destek veren herkes Ademoğlu. Yani Allah’ın yarattığı ilk insan ve ilk peygamber Adem (as)’ın çocukları… Her birinin din tercihi bambaşka… 


Kalpleri evirip çeviren Rabbim! Tercihlerini farklı yönde kullanan bu temiz yürekli kişilerin tercihlerini doğru yola sevkeyle. Kalplerini islama ısındır! Nasıl ki sen cahiliye döneminde kurulmuş bir Faziletliler Hareketinin içinde Nur-u Muhammedî’yi barındırdıysan, Sumud Filosu’ndaki tüm kalplerin içinde de o Nur’u parlat! Amin…


Fethiye


* https://islamansiklopedisi.org.tr/hilful-fudul#:~:text=Hâris%20%5Bveya%20Fudayl%20b.,ona%20yardım%20edeceklerine%20dair%20ahidleşmeleridir.


Foto: pinterest


Biyografi: Temiz Kalpli Halam

 



Biyografi yazılarında kişileri anlatırken genelde çocukluğuma giderim. Orada bırakılan güzel anılar beni yazmaya itiyor. Büyüdükten sonra herkesin kendine göre meşgaleleri oluyor. Her şey eskisi gibi olmasa da duygular, hisler değişmiyor.


Halamın da bende bıraktığı güzel anılar, hisler, duygular bambaşka. Onun ilk yeğeni oluşum, onun da benim tek halam oluşu buna sebebiyet verir belki. Küçüklüğümde Koşuyolu’nda oturuyorduk. Evin penceresinden bakarken uzaktan gelen dedem, babaannem ve halamı gördüğümde dünyalar benim olurdu. Sevincim utanca dönüşür, koşup giderdim onlara doğru… Halam bizde kaldığı zamanlar ise daha bir mutlu olurdum. İçerenköy’deki dede evine gittiğimiz zamanlarda ise dönüş vakti gelince orada kalmak için odadan odaya saklanırdım. Sonunda kazanan ben olurdum. Halamla birlikte yatardık. Sabah onun açtığı radyo sesiyle uyanırdım. Çok küçük yaşlarımda beni nasıl gıdıklayarak sevdiğini, yemek yedirmek için bahçede tabak elinde dolaştığını, benim için aldığı hediyeleri, sakız şişirmeyi öğretmesini, babaannemle birlikte elime kına yaktıklarını, babannemin getirdiği abur cuburları büyük bir zevkle yediğimizi hatırlarım. Müzik dinlediği zamanlarda bana şarkı söyleyen şarkıcıyı kast ederek “O mu güzel söylüyor ben mi?” diye sorardı. Halamın sesi bana daha güzel gelirdi. “Seeeen” derdim.


Halamın sakin bir yapısı vardır. Öyle kendini göstermekten, hava atmaktan, bir şeylerden gururlanmaktan hoşlanmaz. Kalbi temizdir, alıngan değildir, sabırlıdır, metanetlidir ve en önemlisi de merhametlidir. Kendini küçük görür de büyük görmez. 


Çocukları çok sever halam. Onlara görev olarak değil, severek bakar. Benim çocuklarımı bile kendi torunları gibi severdi küçükken. Aynı bana yaptığı gibi onların da ağzına bir lokma çorba koymak, onları uyutmak için uğraşırdı. “Sen evde çok yoruluyorsun, dinlen biraz” derdi. Evime geldiği zaman “Yapılacak bir iş varsa yapalım” deyip yükümü almaya çalışırdı. Bunu duymak bile benim için ne kadar kıymetliydi.


Halam benim için bu hayatta sevgisini içtenlikle hissettiğim kişilerden… Beni en doğalından ve çıkarsız sevdiğine gönülden inanıyorum. Ben de onu o şekilde seviyorum. Zor durumda kalsam ilk arayacağım, kapısını hiç çekinmeden çalabileceğim, derdimi anlatabileceğim biri o. 


Misafire karşı çok cömerttir. Elinden gelen ne ise her şeyi döktürür. Bunu asla gösteriş olsun diye, desinler diye yapmaz. Misafirine olan hürmetten dolayı yapar. Ayrıca kendi de birine misafir olarak gidince o kişinin işine yarayacağı çok güzel hediyeler götürür. Bu özelliği de babaannemden geliyor olsa gerek😌


Namazını ağır ağır kılar, sakin sakin okur duaları…Rabbiyle de bağı kuvvetlidir. Yaş aldıkça bu bağın daha da kuvvetlenmiş olduğu kanaatindeyim. Ayrıca onun öyle temiz bir kalbi vardır ki, üzülmeyi ve kırılmayı hiç hak etmiyor… Buna cüret edenlerin de karşılığını acısıyla göreceklerini düşünüyorum.


Rabbim halamı çok sevsin ve çevresini onun değerini bilen insanlarla donatsın inşallah…


Fethiye  

19 Eylül 2025 Cuma

Biyografi: Kur’an Hafızı Mustafa Dayım

Anneannemle dedemin altıncı yani en küçük çocuğu Mustafa dayım… Küçük olmasına rağmen şımarık olmayan dayım… Kur’an hafızı dayım… Hoca dedemin hoca oğlu… Babasının gurur kaynağı… Babamdan sonra gördüğüm ilk imam hatipli… Kitabı, kalemi, defteri eksik olmayan bir talebe… Sakinliği ve naifliğinin yanında Hakk’a karşı olanlara olan asabiyetini gösteren bir Hak aşığı… Ve yengemin annesinin duası olan dayım…

Bir Kur’an merasiminde Kur’an-ı Kerim tilavet ederken yengemin annesi “Allahım benim kızıma da böyle güzel Kur’an okuyan birini nasip et” diye dua etmiş içinden. Ve bir annenin kızı için yaptığı dua yıllar sonra kabul olmuş. Rab duymuş, sebepleri buluşturmuş, olmazları oldurmuş ve yengemle dayımı bir araya getirmiş. Akrabalar arasında eşine sevgiyle bağlı olan sadece yengemi gördüm ben. Herkes eşini sever ama bunu hissettirmek başka bir şey… Havva yengem bunu öyle güzel hissettirir ki… “O sevilmeyi hak ediyor” der. İnsanlar genellikle dışarıya karşı iyi olur, evde gerçek yüzlerini ortaya koyarlar. Ama bir insan kendi eşi için böyle güzel bir söz sarfediyorsa o eş gerçekten iyi bir insandır benim kanaatime göre. 


Küçüklüğünde hafızlık yapmak için İstanbul’a gelmiş ve bununla birlikte imam hatip lisesini de başarıyla tamamlamış dayım. İmam hatipli olmanın gururunu onunla hissetmiştim ben. Çünkü imam hatipli olmak hal ve hareketten, tavır ve davranışlardan belli olmalıydı. İslamın güzelliği yansımalıydı kişiye. Bunlar da dayımda fazlasıyla vardı. Hafızlığını bitirdikten sonra camilerde Kuran okurken dedem kendisini göstermesini ve bir yerlere gelmesini isterdi. Ama onu birilerinin görmesine gerek yoktu ki… Allah gördü onu… Ve birilerini sebep kılarak bir yerlere getirdi. Onun sessizliği başkasının sesi oldu. O sustu başkası konuştu. Ama sonrasında o konuştu diğerleri sustu… Çünkü artık herkes onu dinlemek için gelmişti…


Suşehri’ne gittiğimizde Esra ablamla bana cüz okutur, güzel sesiyle ilahiler söyler, bahçeye salıncak kurup bizi havalara uçurur, avluda bizimle voleybol oynar, çocuklarla da futbol maçı yapardı. Futbol ve yüzme hayatının vazgeçilmezleri arasındaydı. Dayım sanki bizim küçük abimizdi. Hatırlıyorum da ilk çocuğu Merve dünyaya geldiği zaman “dayım artık eskisi gibi bizimle ilgilenemez” diye düşünmüştüm. Kendi çekirdek ailesi de genişlemeye giderken, cemaatinin, okuttuğu öğrencilerin en önemlisi de ümmetin sorumluluğu üzerindeyken geride kalan geniş aileye zaman ayırmanın eskisi gibi olmayacağının da farkındaydım. Ama yine de onunla geçirdiğimiz güzel günleri her zaman özlemle hatırlarım.


Rabbim dayımın bastığı toprağı nur eylesin… Rızası doğrultusunda bir yaşam nasip eylesin ve bizleri cennette buluştursun inşallah…


Fethiye 

10 Eylül 2025 Çarşamba

Biyografi: Değer Verip Değer Gören Rukiye Teyzem

 



Biyografi serisinde sıra geldi en küçük teyzemi anlatmaya. Yani kardeşlerin beşincisi Rukiye teyzem… Anneannemle dedemin yanında bekar olarak en son kalan teyzemdi Rukiye teyzem. Nişan, düğün, kına, gelin alma gibi kavramlar onunla başlamıştı sanki küçüklük hatıralarımda. Onun düğününde ilk defa kuaföre gitmiş, saçlarıma fırçayı dolamıştım. Teyzemi bırakıp iki saat benim saçımla uğraşmışlardı. Esra ablam ve Gizemle birlikte saçlarımıza dökülen simler harikaydı. Naciye teyzem her zamanki gibi Esra ablamla bana aynı model, farklı renkte kıyafetler dikmişti. Teyzemin gelinliğinden tutarak fotoğraf çektirmenin gururunu yaşamıştım. Suşehri’ndeki mutlu zamanlarımızdı.

Düğünden sonra teyzem İstanbul’a gelin gelirken herkes çok ağlamıştı. Özellikle anneannem… Araya gurbet girecekti çünkü, özlem ve hasret girecekti. Ama teyzemin İstanbul’a gelişi bizim açımızdan çok güzeldi. Birbirimize gidip gelir, çocukların doğumlarına, büyümelerine, haylazlıklarına, başarılarına ve komikliklerine şahit olurduk. Tatillerde Esra ablam ve Gizemle birlikte Rukiye teyzemde kalmak büyük mutluluktu bizim için. O zamanlar tatil demek akraba ziyareti demekti, memlekete gitmek demekti, birlikte güzel vakit geçirmek demekti. 


Çok severdik birbirimizi. Kimin ne derdi sıkıntısı olsa birlikte yardıma koşardık. Rukiye teyzem de hepimiz için hazır kıtaydı. Çalıştığım dönemlerde bana yardıma gelip dağ gibi ütü yaptığını unutamam mesela… Bana diktiği etekleri de unutamam… Yüzme öğrenmem için verdiği cesareti ve eğlenceli konuşmalarını da…


Teyzem üniversite okusaymış çok iyi bir psikolog olurmuş bence. İnsanları dinlemesinden dolayı ona dert anlatmaya bayılır herkes. Kişilerin derdine göre çare üretmesi, akıl vermesi, yönlendirmesi, motive etmesi çevresi tarafından sevilmesine sebep olur. Bu sebeple arkadaş çevresi geniştir. Ama başkalarını dinlemekten kendini anlatmaya belki de fırsatı olmamıştır teyzemin yada dert anlatmak hoşuna gitmez. Onun içinde de yaşadığı birçok şey vardır muhakkak, her şey süt liman değildir onun hayatında ama nedense ortaya dökmeyi sevmez. Belki de herkese güvenmez, güçlü görünmeye çalışır ve hayatının üzerine bir örtü çekerek başkalarını dinlemeye devam eder. Ağzı güzel laf yapar teyzemin. Yeri gelir güzel sözlerle insanların kalbini ısındırır, yeri gelir herkesin güzel özelliklerini söyleyip motive eder, yeri gelir lafı da gediğine oturtur. 


Çocukları çok önemlidir onun için. O da çocukları için… Onlara asla toz kondurmaz. Onların da ruhunu ve midelerini çok güzel doyurur😌. Lezzetli yemekler yapar onlar için. Sevgisini ve övgüsünü de katınca yemeklerin tadına doyum olmaz.


Hiç çaktırmasa da birçok hastalıkla mücadele halindedir ama insanlara bunları anlatıp bunaltmak istemediği için bahsetmemeye çalışır. Belki o da anneannem gibi içinde yaşamaya çalışır bazı şeyleri. Belki sorulsun diye bekler, aransın diye bekler, ziyaret edilsin diye bekler. Bunları yapmayanlara da gönül koymaz. Herkesin kendisine göre meşgalesi olduğu bilincine sahiptir. Dedim ya aynı psikologlar gibi düşünür. İnsanlara değer verir teyzem ve bunun karşılığında da değer görür. Rabbim hayatında kendisine ve ailesine güzel kapılar açsın ve Rabbi tarafından da değer verilenlerden eylesin inşallah…


Fethiye

29 Ağustos 2025 Cuma

Biyografi: İş Bitirici Demir Ali Dayım


Anneannemle dedemin 4. ve ilk erkek çocukları olarak dünyaya gelmiş dayım. Dedesi kendi babasının ismi olan “Demir” ismini vermiş ona. Hoca dedem de Ali ismini eklemiş yanına ve bizim Demir Ali dayımız olmuş. Dayım genellikle İlk isminin vasfını yansıtır. Demir gibi bir gücü ve demir gibi bir karakteri vardır. Ancak hayat şartları, yaşanılan sıkıntılar, acılar, kederler törpülemiş demirliğini. 


Dedem onun okuması için ne kadar uğraştıysa da o da okumamak için bir o kadar uğraşmış. Yıllar sonra da bundan hiç pişman olmadığını dile getirmişti. Teyzesinin kızı Esma yengemle evlendikten sonra bir müddet Suşehri’ndeki baba evinde anneannem ve dedemle birlikte oturdular. Birbirlerinin hayatları oldular. Dedem ve anneannem onlarsız olamaz oldu. 


Dayım bir müddet sonra İstanbul’a çalışmaya geldi. İyi bir elektrik ustasıydı. Yaklaşık iki sene bizim evde kaldı. Küçük bir dükkan açtılar ona. Sadece elektrikle kalmadı, araba alım-satım işine girdi, inşaat işine girdi ve yürüdü gitti. İyi bir esnaf oldu. Çevresi tarafından sevildi, sayıldı. Sonra ailesini de İstanbul’a taşıdı. 


Akıllı, zeki, her işten anlayan, güçlü, kuvvetlidir kendisi. Rukiye teyzemin ona “Herkül” demesi boşuna değildir. Anneannemi ilerlemiş yaşına rağmen az sırtında taşımamıştır. Anneannemin alzaymır hastalığının başlangıcı ve son üç senesi onların yanında geçti. Yengem, dayım ve çocukları etrafında pervane oldular. Ölümünden bir saat önce bahçeyi son kez gezdirirken çektikleri video durumu özetler nitelikte. Allah hepsinden razı olsun.


Küçüklüğümüzde Suşehri’ne gittiğimizde dayımı evde çok göremezdik. O arkadaşlarıyla zaman geçirir, bahçe işleriyle dedem ilgilenirdi. Ama şimdi baba evi onun vazgeçilmez mekanı oldu. Öyle çok bağlandı ki oraya… Çocukları İstanbul’da kalmak istemese oraya taşınmaya dünden razı… Baba evini ayakta tutmaya, bahçeyi yeniden güldürmeye çalışıyor. Kuruyan ağaçların yerine yenisini ekmesi, damıtma sistemleri kurması, eski samanlığı sera haline getirmesi, odunluğu atölye yapması, akla hayale gelmeyen yerlere elektrik sistemleri kurması, vs. Her biri ayrı bir emeğin ürünü. 


Bir insan bu kadar güçlü, kuvvetli, becerikli olunca sinirli ve sabırsız olması da kaçınılmaz oluyor. İş bilmez, düşüncesi az ve biraz da fazla konuşan insanlara pek tahammül edemeyip ağzına gelen lafı yapıştırıveriyor. O sırada Esma yengem toparlıyor ortamı. Uzaklaştırıyor onu. Dayım yine dayanamayıp “Bazı insanlar şansa yaşamışlar” diyor😌. Çocuklarının da kendisi gibi iş bitirici, çabuk, çevik ve güçlü olmasını istiyor. İstediği gibi olmayınca da bir güzel kayırıyor. Ama her birinin karakterleri bambaşka güzellikte. Her birinden aynı performansı beklemek mümkün değil. Biri düşüncesiyle, merhametiyle, yardımseverliğiyle iş bitiricidir, diğeri konuşmasıyla, tatlı diliyle, koşturmasıyla… Ama hepsi de hayırlı evlatlardır kanaatimce… Onlar babalarının, babaları da onların kıymetini bilmeliler bence.


Her ne kadar sert olsa da çevresine karşı çok duyarlı ve hatırşinastır dayım. İş bitirici özelliğinden dolayı herkesin yardımına koşar. Elektrikli eşyası bozulan, suyu akmayan, bahçesi kuruyan herkes dayımın yanında alır soluğu. Bu sebeple arkadaş çevresi de çok geniştir. Anneannemin vefatından sonra gelen yemekler bunu gösterdi. Birçok insan tatlısından böreğine, çorbasından yemeğine kadar günlerce taşıdılar. Herkese bol bol yedirdik. Allah herkesten razı olsun.


Demir Ali dayım kız evlatlara kıyamayanlardan… Onlara kimseyi layık göremeyenlerden… Kızına da kıyamayanlardan… Anasına da kıyamayanlardan… “Bacılık” dediği bacılarına da kıyamayanlardan… Bunu belki farklı bir şekilde yansıtır insanlara. Onların anlayamayacağı sert bir şekilde… Belki kalbindeki merhameti saklamak isteyip güçlü yönünü göstermeye çalışır şekilde… Erkekliğe zeval getirmek istemez şekilde… Azarlar şekilde… Kimse onu anlamasa da umurunda olmaz şekilde. Ama onu anlayan anlar, bilen bilir, seven sever. Onun kimseye kıyamadığı gibi kimse de ona kıyamaz aslında. Allah ömrünün sonuna kadar ona ve ailesine hayırlı kapılar açsın. Her daim sağlık içinde, mutlu ve mesut yaşasınlar inşallah…


Fethiye




17 Ağustos 2025 Pazar

Biyografi: Annem

 

Anneannem ve dedemin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiş olsa da sanki altı kardeşin hepsinin ablası gibidir annem. Aile içerisinde alınacak önemli kararlarda, yapılacak işlerde, bulunması gereken yeni fikirlerde, akrabalık bağını kurmada, ihtiyaç sahibi birine yardım etmede, hasta ziyaretlerine gitmede, vefat eden birinin ardından son görevini yapmada ve onu Kur’an ile göndermede her zaman öncülük yapar.    


Annem bir Osmanlı padişahının annesi olsaydı, Valide Sultanlık ona çok yakışırdı. Öngörülü, otoriter, empati sahibi, merhametli, duygusal, duygularına hakim olabilen, sabırlı, kuralcı, yönetme becerisi kuvvetli, vs gibi ve belki daha yeni öğreneceğim birçok özelliklerle doludur annem. Ben her yaşımda onun farklı bir özelliğini keşfettim ve her seferinde onu şaşkınlıkla izledim. Bizleri yetiştirirken tatlı-sert-kuralcı anneliğini gördüm. Gurbete gönderirken duygusal anneliğini gördüm. İşe başlarken parayı hayırda nasıl kullanmam gerektiğini kulağıma küpe eden anneliğini gördüm. Nişanlandırırken birçok duyguyu içinde yaşayıp bana hissettirmemeye çalışan anneliğini gördüm. Evlendirirken olgun kayınvalideliğini gördüm. Torunlarını kucağına alırken, her şeylerini hazırlamış, düşünmüş, taşınmış, yapması gerekenleri yapmış anneanneliğini gördüm. 


Anneannemin vefat ettiği zaman yeşil bir örtü çıkardı annem. Medine ipeğinden yapılmış… Hacca gittiği zaman almış. Kabe’nin orada zemzemle yıkamış ve kurutmuş. Üç adet almış. Biri kendine, biri anneanneme diğeri de babaanneme. Vefat edip yıkandıktan sonra başlarına örtmek için. O zamana kadar hiç bahsetmemişti bu örtüden. Zamanı gelince söyledi. Şaşırmıştım…


Annemin en önemli özelliklerinden biri toparlayıcı olmasıdır. Ortamda bir gerginlik olacağını hissettiği anda durumu düzelten cümleler kurarak kişileri sakinleştirir. Kendisine karşı yapılan olumsuz tavırlarda da en son noktaya gelmeden, tabir caizse damarına basılmadan kırıcı davranmamaya çalışır. “Sonradan yüzüne bakacağım insanlara karşı kötü  konuşmak istemem” der. Yani bir insanı kırıp da rahatlayanlardan değildir annem. Büyük bir sabrı vardır ancak sabrı taşar ve kalbi çok kırılırsa o kişiyi affetmek annem için zordur. Ama küs kalmak gibi bir şey de yoktur onun lügatında. Çünkü “Üç günden fazla küs kalmak müslümana haramdır” diyen Peygambere (sav) gönülden iman etmiştir o. 


Zeki bir kadındır annem. Belki de bu özelliğini keşfeden dedem onu seçmiştir hafız olması için. O zamanlarda hafız olmak sadece Kur’an’ı ezberlemekten ibaret değildi. Bir hafız, bir ümmetin sorumluluğunu almakla görevliydi. Ümmetin imanından sorumluydu hafız, davranışlarından sorumluydu, ahlakından sorumluydu, aile ilişkilerinden sorumluydu. Kısacası ümmetin Allah ile olan bağından sorumluydu. Aslında bu sorumluluk sahabeden bize gelen bir özellikti. Günümüzde unuttuk bu önemli özelliği ve sorumlulukları. “Bir insanın hidayetine vesile olmak üzerine güneş doğan her şeyden hayırlıdır” diyen Peygamberin sözünün ne kadar önemli olduğunu, bu sorumluluğun hepimizde olduğunu, sadece hocalara verilmediğini unuttuk. “Biz hayatımızı yaşayalım, gezelim, eğlenelim, namazımızı kılalım, gerisini hocalar yapar” dedik. İşte annem o sorumluluğu yüklenen hocalardan oldu.  Belki de böyle büyük bir sorumluluktan dolayı ailesine abla oldu. Herkesin yükünü sırtında hissetti. Hafızlık yükü pek ağırdı. Zordu, meşakkatliydi, ağırdı… Belki de o sebeple hiçbir çocuğuna bu yükü yüklemedi.


Ben küçüklüğümden beri onunla Kur’an toplantılarına gittiğimi bilirim. Evimize Kur’an öğrenmeye gelen teyzeler olurdu. Cuma günü (bugün de dahil) hanımlarla bir araya gelinir Kur’an okunurdu. Biri hacdan geldiğinde, çocuğu olduğunda, yeni ev aldığında, cenazesi olduğunda hoca aramalarına gerek yoktu. Annem bu görevi layıkıyla yerine getirirdi zaten.  Sonradan öğrendim ki annem böyle Kur’an toplantıları yaptığı için şikayet edenler olmuş ve karakolda ifade vermeye bile gitmişler babamla. Ne günlerden geçtik Ya Rabbi!


Evimizdeki manevi ortamı babamla birlikte bize hazırladıkları için Allah razı olsun onlardan. Ben her evin aynı dinî hassasiyette olduğunu zannederdim. Bir yere gideceğimiz zaman namaz vakitlerine göre hareket ederdik. Haremlik selamlığa dikkat ederdik. Hasta ziyaretlerine çok önem verirdik. Rabbimiz “Beni ziyaret etmek isteyen hasta ziyareti yapsın” demiştir Peygamber Efendimiz (sav)’e. Birisi yeni ev aldığında onun temizliğine yardım etmede, o kişi için yemek hazırlamada, köyden gelenlere iş kurmada, onların ihtiyaçlarını karşılamada, maddi sıkıntıda olan komşu ve akrabalara destek olmada, kendisine almayıp başkalarına almada, anne- babalarına olan görevlerini yapmada, israftan uzak durmada, lüks ve şatafata düşmeden müslümana uygun aile olmada annem ve babam bana örnek olmuşlardır. Böyle güzel konularda birbirlerine de destek olmuşlardır her zaman.  


Aile çok önemlidir annem için. Yemek sofrasında birlikte olmak için didinir durur. Birlikte yemek yemenin bereketine inanır çünkü. Aileyi ayakta tutmak için çok fedakarlıklar yapar. Yeri gelir hataları görmezden gelir, yeri gelir arayı düzeltmeye çalışır. Ortam süt liman hale gelince bunun sebebinin annem olduğunu kimse bilemez. İnşallah babam ve çocukları olan bizler onun kıymetini bilebiliriz.


İsraf annemin en çok korktuğu şeylerden biridir. Ben annemin bir yemeği sadece kaldığı için döktüğünü bilmem. Ya herkesin tabağına eşit koyarak bitirmeye çalışır, ya o yemeği başka yemeğe dönüştürür  yada az yaparak dökülmesine engel olur. Bu arada yemekleri çok lezzetlidir. Kısa sürede birçok şey ortaya çıkarabilecek kadar da pratiktir.


Annemin israf konusuyla ilgili tutumu ev eşyaları ve giyim konusunda da geçerlidir. Zevk için eşya değiştirmek istemez annem. Bir şey alacaksa ihtiyacı olduğu için alır. Kıyafet alacaksa da aynı şey geçerlidir. Yerine göre şık giyinmeyi sever ama bir kıyafeti varsa fazlasını almak israf gibi gelir ona. Onun da zevki, istekleri, nefsi vardır ama engel olur bunlara. İradesine sahiptir yani. Bu da bence müslümanın sahip olması gereken en önemli özelliklerdendir. İradeye sahip olmak, istediği bir şeye “hayır” diyebilmek, birine olumsuz bir söz söyleyeceği esnada kendini tutmak, sağlıklı beslenmek, spor yapmak için özel zaman ayırmak iradeli insanın yapacağı şeylerdir. Bunlar da annemde vardır.


Aynı zamanda hem işinde hem de düşüncesinde pratiktir annem. Bir konuyla ilgili hemen bir fikir üretir. Yani siz bir şey demeseniz bile o sizin için neyin iyi olduğunu düşünüp ona göre bir yol çizer. Öngörülü olması buna sebep olur bence. Yani bir şeyin önünün sonunun neye varacağını tahmin eder. Ama tabii kendi fikirlerine güvenip de başkalarıyla istişare etmeyen kişilerin işine de karışmak istemez. Yaşayıp görmelerini bekler. 


Ayrıca adalet duygusu da çok yüksektir. Haksızlık yapmaktan çok korkar. Hesap gününün ağırlığı da sırtında bir yüktür annemin…


Sağlığına dikkat etmeye, kendini bitkilerle, sporla, egzersizle desteklemeye çalışır. Bu konuda bana da bir öğretmen ve örnek olmuştur. Ama onun doktordan kaçan özelliğinin olduğunu yeni öğrendim. Bacağındaki sıkıntıdan dolayı kendisiyle epey mücadele ediyor. Ve maalesef olumsuz özelliklerinden biri de başkasını dinlemiyor. Kendi fikri ona yetiyor gibi olsa da doktorların da vardır bir bildiği… Ayrıca çektiği sıkıntıyı, ağrılarını, hastalıklarını zorda kalmadıkça bizlere söylemez. Hastalıktan konuşup da insanları boğmak istemez. Böyle olunca da herkes onun çok iyi olduğunu düşünür. Biraz “naz makamı”na geçmesi gerekir sanırım. Sadece bize değil herkese annelik yaptığı için kendinin de buna ihtiyacı olduğunu unuttu maalesef.


Ondan öğreneceğim daha çok şey var. Rabbim anneciğime hayırlı ömürler versin ve ömrünü Hak yolunda geçirmeyi nasip etsin her daim…


Fethiye

10 Ağustos 2025 Pazar

Biyografi: Erken Yol Alan Ayşe Teyzem



Anneannemin ve dedemin ikinci evladı olarak dünyaya gelen Ayşe teyzemden bahsetmek istiyorum sizlere.


Şöyle bir küçüklüğüme gittiğimde Ayşe teyzemle ilgili ilk hatırıma gelen şeyler, Suşehri’ndeki iki katlı evin üst katındaki holde oturup bizim saçlarımızı yapması, oradan gördüğümüz düğün salonunun ışıkları ve sonrasında birlikte köy düğünlerine gitmemiz… Oynamayı (özellikle cıngıllı oynamayı) ve şarkı söylemeyi çok seven Ayşe teyzem oyunun hakkını vererek oynanmasını ister. Gezmeyi, yeni insanlar tanımayı, muhabbet etmeyi çok sever. Sanırım bu özelliğinden dolayı da Allah ona farklı şehirlerde oturmayı ve yeni insanlar tanımayı nasip etti. Eniştemin asker olmasından dolayı birçok şehirde yaşadılar ve uzun süren farklı dostluklar edindiler.


Dedemin tabiriyle Gazi Okulu’na giden Tolga ve Alper abimin annesi… Bir de kızı Gizem var tabii. Esra ablam ve Gizem her daim küçüklüğümün güzel anılarında… (Bebekliğinde Gizem’in parmaklarını ısırmam onun için güzel bir anı olmasa da☺️)Suşehri’nde oynadığımız evcilikler, bahçede yaptığımız piknikler, sabah akşam topladığımız kayısılar, her gün yapılan temizlikler, Gizem’in o zayıf haliyle Safa’yı kucağında taşıyıp ona yemek yedirmeye uğraşması unutulmayan anılarımdı.


Ayşe teyzemin bahçeden topladığı semizotundan yaptığı yemeğe bayılırdı dedem. “Ayşe’nin geldiği belli oluyor” derdi. O gün bugündür sanırım Ayşe teyzemin bitkilerle arası çok iyi. Aynı hoca dedem gibi sağlıklı beslenmeye, ağır yiyeceklerden kaçınmaya, yağsız yemeye, erken kalkıp Kur’an okumaya, yürüyüş yapmaya dikkat eder. Bir de yemeğin görüntüsü onun için çok önemlidir. Yani tadı ne kadar güzel olursa olsun görüntüsünü beğenmediği bir şeyi ağzına sürmez. Aslında her şeyle ilgili görüntü önemlidir onun hayatında. Anneannem gibi güzel giyinmeyi sever. Evini çiçekler, biblolar ve farklı dekorasyon ürünleriyle süsler. Misafirlerine en güzel tabaklarda, en güzel sunumları yapmayı ve güzel yiyecekler hazırlamayı çok sever. Bazı yemeklere özel tabakları vardır. Mesela turşu koymak için özel tabak aldığını ilk ondan duymuştum. Hatta sadece ıspanak yıkamak için kullandığı bir leğeni vardı. Bayramda baklava-sarma-börek yanında limonata servisi yaparken, sunum yaptığı tabağında limon deseninin olması da tesadüf değildir bence…


Anneannemden kızlarına hatta gelinlerine kalan özelliklerden biri olan temizlik onun için de çok önemlidir. Evi her zaman pırıl pırıldır. Özellikle oturma odasındaki iki yana açılan tülün ortasında kalan pencere camının lekeli olduğunu hiç görmedim. Camları sildikten sonra yağmur yağdığında, “Ben görevimi yaptım, yapacak bir şey yok” sözü benim de örnek aldığım bir sözdür. Ama evini o duruma getirmek için kendini çok yıprattığını hissediyorum. Laf aramızda bence o da anneannem gibi herkesin yaptığı işi beğenmez.


Sabah erken kalkmayı seven teyzem hayata da erken atılmıştır. 15 yaşında evlenen, erken anne olan, erken kayınvalide olan, erken babaanne olan teyzem yaşını hiç göstermez. Küçük yaşlarında kayınvalide ve kayınpederine bakarak büyüklük göstermiştir. Anneannemin alzaymır hastalığına müptela olduğu zamanlarda da altı kardeş bir araya gelerek sırasıyla bu görevi üstlenmişlerdir. Ayrıca terör müptelasının baş gösterdiği yıllarda eniştemin Güneydoğu görevi esnasında ikamet ettiği yerlerde korku dolu günler geçirmişlerdi. Benim kanaatime göre bu yaşanılanlar onu zorluklara karşı daha dayanıklı yapmıştır.


Bediüzzaman hazretlerinin bir sözü vardır: “Her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir”. Bu söz bence Ayşe teyzemin hayat felsefesidir (Aslında bu felsefe annem ve tüm teyzemler için geçerlidir). Ayşe teyzem nerede ne söylemesi veya ne söylememesi gerektiğine, kiminle neyi-nasıl paylaşması gerektiğine dikkat eder. Çekirdek ailesinden geniş ailesine kadar herkesin kendine ait özelinin bulunduğunu düşünerek bunları her ortamda paylaşmaktan sakınır. Belki de anneannem gibi o da bazı şeyleri içinde yaşar. Ayrıca kendine özgü bazı kuralları vardır Ayşe teyzemin. Aslında bu kurallardan biraz ödün verebilir diye düşünüyorum. Çünkü aşırı kurallar vücuda yük ve hastalık olarak geri dönüyor maalesef. Şu sıralar biraz yorgun olduğunu hissediyorum. Eski canlı performansını göremiyorum. Onunla pazar gezmelerini, aynı kıyafetlerden alıp giyinmeyi, köy düğünlerine gitmeyi, poğaça, kurabiye, kısır, çay yapıp oturup muhabbet etmeyi çok özledim gerçekten. Rabbim gücünü ve sağlığını arttırsın ve her daim kendi yolunda eylesin inşallah…


Fethiye