Anneannemin ve dedemin ikinci evladı olarak dünyaya gelen Ayşe teyzemden bahsetmek istiyorum sizlere.
Şöyle bir küçüklüğüme gittiğimde Ayşe teyzemle ilgili ilk hatırıma gelen şeyler, Suşehri’ndeki iki katlı evin üst katındaki holde oturup bizim saçlarımızı yapması, oradan gördüğümüz düğün salonunun ışıkları ve sonrasında birlikte köy düğünlerine gitmemiz… Oynamayı (özellikle cıngıllı oynamayı) ve şarkı söylemeyi çok seven Ayşe teyzem oyunun hakkını vererek oynanmasını ister. Gezmeyi, yeni insanlar tanımayı, muhabbet etmeyi çok sever. Sanırım bu özelliğinden dolayı da Allah ona farklı şehirlerde oturmayı ve yeni insanlar tanımayı nasip etti. Eniştemin asker olmasından dolayı birçok şehirde yaşadılar ve uzun süren farklı dostluklar edindiler.
Dedemin tabiriyle Gazi Okulu’na giden Tolga ve Alper abimin annesi… Bir de kızı Gizem var tabii. Esra ablam ve Gizem her daim küçüklüğümün güzel anılarında… (Bebekliğinde Gizem’in parmaklarını ısırmam onun için güzel bir anı olmasa da☺️)Suşehri’nde oynadığımız evcilikler, bahçede yaptığımız piknikler, sabah akşam topladığımız kayısılar, her gün yapılan temizlikler, Gizem’in o zayıf haliyle Safa’yı kucağında taşıyıp ona yemek yedirmeye uğraşması unutulmayan anılarımdı.
Ayşe teyzemin bahçeden topladığı semizotundan yaptığı yemeğe bayılırdı dedem. “Ayşe’nin geldiği belli oluyor” derdi. O gün bugündür sanırım Ayşe teyzemin bitkilerle arası çok iyi. Aynı hoca dedem gibi sağlıklı beslenmeye, ağır yiyeceklerden kaçınmaya, yağsız yemeye, erken kalkıp Kur’an okumaya, yürüyüş yapmaya dikkat eder. Bir de yemeğin görüntüsü onun için çok önemlidir. Yani tadı ne kadar güzel olursa olsun görüntüsünü beğenmediği bir şeyi ağzına sürmez. Aslında her şeyle ilgili görüntü önemlidir onun hayatında. Anneannem gibi güzel giyinmeyi sever. Evini çiçekler, biblolar ve farklı dekorasyon ürünleriyle süsler. Misafirlerine en güzel tabaklarda, en güzel sunumları yapmayı ve güzel yiyecekler hazırlamayı çok sever. Bazı yemeklere özel tabakları vardır. Mesela turşu koymak için özel tabak aldığını ilk ondan duymuştum. Hatta sadece ıspanak yıkamak için kullandığı bir leğeni vardı. Bayramda baklava-sarma-börek yanında limonata servisi yaparken, sunum yaptığı tabağında limon deseninin olması da tesadüf değildir bence…
Anneannemden kızlarına hatta gelinlerine kalan özelliklerden biri olan temizlik onun için de çok önemlidir. Evi her zaman pırıl pırıldır. Özellikle oturma odasındaki iki yana açılan tülün ortasında kalan pencere camının lekeli olduğunu hiç görmedim. Camları sildikten sonra yağmur yağdığında, “Ben görevimi yaptım, yapacak bir şey yok” sözü benim de örnek aldığım bir sözdür. Ama evini o duruma getirmek için kendini çok yıprattığını hissediyorum. Laf aramızda bence o da anneannem gibi herkesin yaptığı işi beğenmez.
Sabah erken kalkmayı seven teyzem hayata da erken atılmıştır. 15 yaşında evlenen, erken anne olan, erken kayınvalide olan, erken babaanne olan teyzem yaşını hiç göstermez. Küçük yaşlarında kayınvalide ve kayınpederine bakarak büyüklük göstermiştir. Anneannemin alzaymır hastalığına müptela olduğu zamanlarda da altı kardeş bir araya gelerek sırasıyla bu görevi üstlenmişlerdir. Ayrıca terör müptelasının baş gösterdiği yıllarda eniştemin Güneydoğu görevi esnasında ikamet ettiği yerlerde korku dolu günler geçirmişlerdi. Benim kanaatime göre bu yaşanılanlar onu zorluklara karşı daha dayanıklı yapmıştır.
Bediüzzaman hazretlerinin bir sözü vardır: “Her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir”. Bu söz bence Ayşe teyzemin hayat felsefesidir (Aslında bu felsefe annem ve tüm teyzemler için geçerlidir). Ayşe teyzem nerede ne söylemesi veya ne söylememesi gerektiğine, kiminle neyi-nasıl paylaşması gerektiğine dikkat eder. Çekirdek ailesinden geniş ailesine kadar herkesin kendine ait özelinin bulunduğunu düşünerek bunları her ortamda paylaşmaktan sakınır. Belki de anneannem gibi o da bazı şeyleri içinde yaşar. Ayrıca kendine özgü bazı kuralları vardır Ayşe teyzemin. Aslında bu kurallardan biraz ödün verebilir diye düşünüyorum. Çünkü aşırı kurallar vücuda yük ve hastalık olarak geri dönüyor maalesef. Şu sıralar biraz yorgun olduğunu hissediyorum. Eski canlı performansını göremiyorum. Onunla pazar gezmelerini, aynı kıyafetlerden alıp giyinmeyi, köy düğünlerine gitmeyi, poğaça, kurabiye, kısır, çay yapıp oturup muhabbet etmeyi çok özledim gerçekten. Rabbim gücünü ve sağlığını arttırsın ve her daim kendi yolunda eylesin inşallah…
Fethiye