29 Ağustos 2025 Cuma

Biyografi: İş Bitirici Demir Ali Dayım


Anneannemle dedemin 4. ve ilk erkek çocukları olarak dünyaya gelmiş dayım. Dedesi kendi babasının ismi olan “Demir” ismini vermiş ona. Hoca dedem de Ali ismini eklemiş yanına ve bizim Demir Ali dayımız olmuş. Dayım genellikle İlk isminin vasfını yansıtır. Demir gibi bir gücü ve demir gibi bir karakteri vardır. Ancak hayat şartları, yaşanılan sıkıntılar, acılar, kederler törpülemiş demirliğini. 


Dedem onun okuması için ne kadar uğraştıysa da o da okumamak için bir o kadar uğraşmış. Yıllar sonra da bundan hiç pişman olmadığını dile getirmişti. Teyzesinin kızı Esma yengemle evlendikten sonra bir müddet Suşehri’ndeki baba evinde anneannem ve dedemle birlikte oturdular. Birbirlerinin hayatları oldular. Dedem ve anneannem onlarsız olamaz oldu. 


Dayım bir müddet sonra İstanbul’a çalışmaya geldi. İyi bir elektrik ustasıydı. Yaklaşık iki sene bizim evde kaldı. Küçük bir dükkan açtılar ona. Sadece elektrikle kalmadı, araba alım-satım işine girdi, inşaat işine girdi ve yürüdü gitti. İyi bir esnaf oldu. Çevresi tarafından sevildi, sayıldı. Sonra ailesini de İstanbul’a taşıdı. 


Akıllı, zeki, her işten anlayan, güçlü, kuvvetlidir kendisi. Rukiye teyzemin ona “Herkül” demesi boşuna değildir. Anneannemi ilerlemiş yaşına rağmen az sırtında taşımamıştır. Anneannemin alzaymır hastalığının başlangıcı ve son üç senesi onların yanında geçti. Yengem, dayım ve çocukları etrafında pervane oldular. Ölümünden bir saat önce bahçeyi son kez gezdirirken çektikleri video durumu özetler nitelikte. Allah hepsinden razı olsun.


Küçüklüğümüzde Suşehri’ne gittiğimizde dayımı evde çok göremezdik. O arkadaşlarıyla zaman geçirir, bahçe işleriyle dedem ilgilenirdi. Ama şimdi baba evi onun vazgeçilmez mekanı oldu. Öyle çok bağlandı ki oraya… Çocukları İstanbul’da kalmak istemese oraya taşınmaya dünden razı… Baba evini ayakta tutmaya, bahçeyi yeniden güldürmeye çalışıyor. Kuruyan ağaçların yerine yenisini ekmesi, damıtma sistemleri kurması, eski samanlığı sera haline getirmesi, odunluğu atölye yapması, akla hayale gelmeyen yerlere elektrik sistemleri kurması, vs. Her biri ayrı bir emeğin ürünü. 


Bir insan bu kadar güçlü, kuvvetli, becerikli olunca sinirli ve sabırsız olması da kaçınılmaz oluyor. İş bilmez, düşüncesi az ve biraz da fazla konuşan insanlara pek tahammül edemeyip ağzına gelen lafı yapıştırıveriyor. O sırada Esma yengem toparlıyor ortamı. Uzaklaştırıyor onu. Dayım yine dayanamayıp “Bazı insanlar şansa yaşamışlar” diyor😌. Çocuklarının da kendisi gibi iş bitirici, çabuk, çevik ve güçlü olmasını istiyor. İstediği gibi olmayınca da bir güzel kayırıyor. Ama her birinin karakterleri bambaşka güzellikte. Her birinden aynı performansı beklemek mümkün değil. Biri düşüncesiyle, merhametiyle, yardımseverliğiyle iş bitiricidir, diğeri konuşmasıyla, tatlı diliyle, koşturmasıyla… Ama hepsi de hayırlı evlatlardır kanaatimce… Onlar babalarının, babaları da onların kıymetini bilmeliler bence.


Her ne kadar sert olsa da çevresine karşı çok duyarlı ve hatırşinastır dayım. İş bitirici özelliğinden dolayı herkesin yardımına koşar. Elektrikli eşyası bozulan, suyu akmayan, bahçesi kuruyan herkes dayımın yanında alır soluğu. Bu sebeple arkadaş çevresi de çok geniştir. Anneannemin vefatından sonra gelen yemekler bunu gösterdi. Birçok insan tatlısından böreğine, çorbasından yemeğine kadar günlerce taşıdılar. Herkese bol bol yedirdik. Allah herkesten razı olsun.


Demir Ali dayım kız evlatlara kıyamayanlardan… Onlara kimseyi layık göremeyenlerden… Kızına da kıyamayanlardan… Anasına da kıyamayanlardan… “Bacılık” dediği bacılarına da kıyamayanlardan… Bunu belki farklı bir şekilde yansıtır insanlara. Onların anlayamayacağı sert bir şekilde… Belki kalbindeki merhameti saklamak isteyip güçlü yönünü göstermeye çalışır şekilde… Erkekliğe zeval getirmek istemez şekilde… Azarlar şekilde… Kimse onu anlamasa da umurunda olmaz şekilde. Ama onu anlayan anlar, bilen bilir, seven sever. Onun kimseye kıyamadığı gibi kimse de ona kıyamaz aslında. Allah ömrünün sonuna kadar ona ve ailesine hayırlı kapılar açsın. Her daim sağlık içinde, mutlu ve mesut yaşasınlar inşallah…


Fethiye




17 Ağustos 2025 Pazar

Biyografi: Annem

 

Anneannem ve dedemin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiş olsa da sanki altı kardeşin hepsinin ablası gibidir annem. Aile içerisinde alınacak önemli kararlarda, yapılacak işlerde, bulunması gereken yeni fikirlerde, akrabalık bağını kurmada, ihtiyaç sahibi birine yardım etmede, hasta ziyaretlerine gitmede, vefat eden birinin ardından son görevini yapmada ve onu Kur’an ile göndermede her zaman öncülük yapar.    


Annem bir Osmanlı padişahının annesi olsaydı, Valide Sultanlık ona çok yakışırdı. Öngörülü, otoriter, empati sahibi, merhametli, duygusal, duygularına hakim olabilen, sabırlı, kuralcı, yönetme becerisi kuvvetli, vs gibi ve belki daha yeni öğreneceğim birçok özelliklerle doludur annem. Ben her yaşımda onun farklı bir özelliğini keşfettim ve her seferinde onu şaşkınlıkla izledim. Bizleri yetiştirirken tatlı-sert-kuralcı anneliğini gördüm. Gurbete gönderirken duygusal anneliğini gördüm. İşe başlarken parayı hayırda nasıl kullanmam gerektiğini kulağıma küpe eden anneliğini gördüm. Nişanlandırırken birçok duyguyu içinde yaşayıp bana hissettirmemeye çalışan anneliğini gördüm. Evlendirirken olgun kayınvalideliğini gördüm. Torunlarını kucağına alırken, her şeylerini hazırlamış, düşünmüş, taşınmış, yapması gerekenleri yapmış anneanneliğini gördüm. 


Anneannemin vefat ettiği zaman yeşil bir örtü çıkardı annem. Medine ipeğinden yapılmış… Hacca gittiği zaman almış. Kabe’nin orada zemzemle yıkamış ve kurutmuş. Üç adet almış. Biri kendine, biri anneanneme diğeri de babaanneme. Vefat edip yıkandıktan sonra başlarına örtmek için. O zamana kadar hiç bahsetmemişti bu örtüden. Zamanı gelince söyledi. Şaşırmıştım…


Annemin en önemli özelliklerinden biri toparlayıcı olmasıdır. Ortamda bir gerginlik olacağını hissettiği anda durumu düzelten cümleler kurarak kişileri sakinleştirir. Kendisine karşı yapılan olumsuz tavırlarda da en son noktaya gelmeden, tabir caizse damarına basılmadan kırıcı davranmamaya çalışır. “Sonradan yüzüne bakacağım insanlara karşı kötü  konuşmak istemem” der. Yani bir insanı kırıp da rahatlayanlardan değildir annem. Büyük bir sabrı vardır ancak sabrı taşar ve kalbi çok kırılırsa o kişiyi affetmek annem için zordur. Ama küs kalmak gibi bir şey de yoktur onun lügatında. Çünkü “Üç günden fazla küs kalmak müslümana haramdır” diyen Peygambere (sav) gönülden iman etmiştir o. 


Zeki bir kadındır annem. Belki de bu özelliğini keşfeden dedem onu seçmiştir hafız olması için. O zamanlarda hafız olmak sadece Kur’an’ı ezberlemekten ibaret değildi. Bir hafız, bir ümmetin sorumluluğunu almakla görevliydi. Ümmetin imanından sorumluydu hafız, davranışlarından sorumluydu, ahlakından sorumluydu, aile ilişkilerinden sorumluydu. Kısacası ümmetin Allah ile olan bağından sorumluydu. Aslında bu sorumluluk sahabeden bize gelen bir özellikti. Günümüzde unuttuk bu önemli özelliği ve sorumlulukları. “Bir insanın hidayetine vesile olmak üzerine güneş doğan her şeyden hayırlıdır” diyen Peygamberin sözünün ne kadar önemli olduğunu, bu sorumluluğun hepimizde olduğunu, sadece hocalara verilmediğini unuttuk. “Biz hayatımızı yaşayalım, gezelim, eğlenelim, namazımızı kılalım, gerisini hocalar yapar” dedik. İşte annem o sorumluluğu yüklenen hocalardan oldu.  Belki de böyle büyük bir sorumluluktan dolayı ailesine abla oldu. Herkesin yükünü sırtında hissetti. Hafızlık yükü pek ağırdı. Zordu, meşakkatliydi, ağırdı… Belki de o sebeple hiçbir çocuğuna bu yükü yüklemedi.


Ben küçüklüğümden beri onunla Kur’an toplantılarına gittiğimi bilirim. Evimize Kur’an öğrenmeye gelen teyzeler olurdu. Cuma günü (bugün de dahil) hanımlarla bir araya gelinir Kur’an okunurdu. Biri hacdan geldiğinde, çocuğu olduğunda, yeni ev aldığında, cenazesi olduğunda hoca aramalarına gerek yoktu. Annem bu görevi layıkıyla yerine getirirdi zaten.  Sonradan öğrendim ki annem böyle Kur’an toplantıları yaptığı için şikayet edenler olmuş ve karakolda ifade vermeye bile gitmişler babamla. Ne günlerden geçtik Ya Rabbi!


Evimizdeki manevi ortamı babamla birlikte bize hazırladıkları için Allah razı olsun onlardan. Ben her evin aynı dinî hassasiyette olduğunu zannederdim. Bir yere gideceğimiz zaman namaz vakitlerine göre hareket ederdik. Haremlik selamlığa dikkat ederdik. Hasta ziyaretlerine çok önem verirdik. Rabbimiz “Beni ziyaret etmek isteyen hasta ziyareti yapsın” demiştir Peygamber Efendimiz (sav)’e. Birisi yeni ev aldığında onun temizliğine yardım etmede, o kişi için yemek hazırlamada, köyden gelenlere iş kurmada, onların ihtiyaçlarını karşılamada, maddi sıkıntıda olan komşu ve akrabalara destek olmada, kendisine almayıp başkalarına almada, anne- babalarına olan görevlerini yapmada, israftan uzak durmada, lüks ve şatafata düşmeden müslümana uygun aile olmada annem ve babam bana örnek olmuşlardır. Böyle güzel konularda birbirlerine de destek olmuşlardır her zaman.  


Aile çok önemlidir annem için. Yemek sofrasında birlikte olmak için didinir durur. Birlikte yemek yemenin bereketine inanır çünkü. Aileyi ayakta tutmak için çok fedakarlıklar yapar. Yeri gelir hataları görmezden gelir, yeri gelir arayı düzeltmeye çalışır. Ortam süt liman hale gelince bunun sebebinin annem olduğunu kimse bilemez. İnşallah babam ve çocukları olan bizler onun kıymetini bilebiliriz.


İsraf annemin en çok korktuğu şeylerden biridir. Ben annemin bir yemeği sadece kaldığı için döktüğünü bilmem. Ya herkesin tabağına eşit koyarak bitirmeye çalışır, ya o yemeği başka yemeğe dönüştürür  yada az yaparak dökülmesine engel olur. Bu arada yemekleri çok lezzetlidir. Kısa sürede birçok şey ortaya çıkarabilecek kadar da pratiktir.


Annemin israf konusuyla ilgili tutumu ev eşyaları ve giyim konusunda da geçerlidir. Zevk için eşya değiştirmek istemez annem. Bir şey alacaksa ihtiyacı olduğu için alır. Kıyafet alacaksa da aynı şey geçerlidir. Yerine göre şık giyinmeyi sever ama bir kıyafeti varsa fazlasını almak israf gibi gelir ona. Onun da zevki, istekleri, nefsi vardır ama engel olur bunlara. İradesine sahiptir yani. Bu da bence müslümanın sahip olması gereken en önemli özelliklerdendir. İradeye sahip olmak, istediği bir şeye “hayır” diyebilmek, birine olumsuz bir söz söyleyeceği esnada kendini tutmak, sağlıklı beslenmek, spor yapmak için özel zaman ayırmak iradeli insanın yapacağı şeylerdir. Bunlar da annemde vardır.


Aynı zamanda hem işinde hem de düşüncesinde pratiktir annem. Bir konuyla ilgili hemen bir fikir üretir. Yani siz bir şey demeseniz bile o sizin için neyin iyi olduğunu düşünüp ona göre bir yol çizer. Öngörülü olması buna sebep olur bence. Yani bir şeyin önünün sonunun neye varacağını tahmin eder. Ama tabii kendi fikirlerine güvenip de başkalarıyla istişare etmeyen kişilerin işine de karışmak istemez. Yaşayıp görmelerini bekler. 


Ayrıca adalet duygusu da çok yüksektir. Haksızlık yapmaktan çok korkar. Hesap gününün ağırlığı da sırtında bir yüktür annemin…


Sağlığına dikkat etmeye, kendini bitkilerle, sporla, egzersizle desteklemeye çalışır. Bu konuda bana da bir öğretmen ve örnek olmuştur. Ama onun doktordan kaçan özelliğinin olduğunu yeni öğrendim. Bacağındaki sıkıntıdan dolayı kendisiyle epey mücadele ediyor. Ve maalesef olumsuz özelliklerinden biri de başkasını dinlemiyor. Kendi fikri ona yetiyor gibi olsa da doktorların da vardır bir bildiği… Ayrıca çektiği sıkıntıyı, ağrılarını, hastalıklarını zorda kalmadıkça bizlere söylemez. Hastalıktan konuşup da insanları boğmak istemez. Böyle olunca da herkes onun çok iyi olduğunu düşünür. Biraz “naz makamı”na geçmesi gerekir sanırım. Sadece bize değil herkese annelik yaptığı için kendinin de buna ihtiyacı olduğunu unuttu maalesef.


Ondan öğreneceğim daha çok şey var. Rabbim anneciğime hayırlı ömürler versin ve ömrünü Hak yolunda geçirmeyi nasip etsin her daim…


Fethiye

10 Ağustos 2025 Pazar

Biyografi: Erken Yol Alan Ayşe Teyzem



Anneannemin ve dedemin ikinci evladı olarak dünyaya gelen Ayşe teyzemden bahsetmek istiyorum sizlere.


Şöyle bir küçüklüğüme gittiğimde Ayşe teyzemle ilgili ilk hatırıma gelen şeyler, Suşehri’ndeki iki katlı evin üst katındaki holde oturup bizim saçlarımızı yapması, oradan gördüğümüz düğün salonunun ışıkları ve sonrasında birlikte köy düğünlerine gitmemiz… Oynamayı (özellikle cıngıllı oynamayı) ve şarkı söylemeyi çok seven Ayşe teyzem oyunun hakkını vererek oynanmasını ister. Gezmeyi, yeni insanlar tanımayı, muhabbet etmeyi çok sever. Sanırım bu özelliğinden dolayı da Allah ona farklı şehirlerde oturmayı ve yeni insanlar tanımayı nasip etti. Eniştemin asker olmasından dolayı birçok şehirde yaşadılar ve uzun süren farklı dostluklar edindiler.


Dedemin tabiriyle Gazi Okulu’na giden Tolga ve Alper abimin annesi… Bir de kızı Gizem var tabii. Esra ablam ve Gizem her daim küçüklüğümün güzel anılarında… (Bebekliğinde Gizem’in parmaklarını ısırmam onun için güzel bir anı olmasa da☺️)Suşehri’nde oynadığımız evcilikler, bahçede yaptığımız piknikler, sabah akşam topladığımız kayısılar, her gün yapılan temizlikler, Gizem’in o zayıf haliyle Safa’yı kucağında taşıyıp ona yemek yedirmeye uğraşması unutulmayan anılarımdı.


Ayşe teyzemin bahçeden topladığı semizotundan yaptığı yemeğe bayılırdı dedem. “Ayşe’nin geldiği belli oluyor” derdi. O gün bugündür sanırım Ayşe teyzemin bitkilerle arası çok iyi. Aynı hoca dedem gibi sağlıklı beslenmeye, ağır yiyeceklerden kaçınmaya, yağsız yemeye, erken kalkıp Kur’an okumaya, yürüyüş yapmaya dikkat eder. Bir de yemeğin görüntüsü onun için çok önemlidir. Yani tadı ne kadar güzel olursa olsun görüntüsünü beğenmediği bir şeyi ağzına sürmez. Aslında her şeyle ilgili görüntü önemlidir onun hayatında. Anneannem gibi güzel giyinmeyi sever. Evini çiçekler, biblolar ve farklı dekorasyon ürünleriyle süsler. Misafirlerine en güzel tabaklarda, en güzel sunumları yapmayı ve güzel yiyecekler hazırlamayı çok sever. Bazı yemeklere özel tabakları vardır. Mesela turşu koymak için özel tabak aldığını ilk ondan duymuştum. Hatta sadece ıspanak yıkamak için kullandığı bir leğeni vardı. Bayramda baklava-sarma-börek yanında limonata servisi yaparken, sunum yaptığı tabağında limon deseninin olması da tesadüf değildir bence…


Anneannemden kızlarına hatta gelinlerine kalan özelliklerden biri olan temizlik onun için de çok önemlidir. Evi her zaman pırıl pırıldır. Özellikle oturma odasındaki iki yana açılan tülün ortasında kalan pencere camının lekeli olduğunu hiç görmedim. Camları sildikten sonra yağmur yağdığında, “Ben görevimi yaptım, yapacak bir şey yok” sözü benim de örnek aldığım bir sözdür. Ama evini o duruma getirmek için kendini çok yıprattığını hissediyorum. Laf aramızda bence o da anneannem gibi herkesin yaptığı işi beğenmez.


Sabah erken kalkmayı seven teyzem hayata da erken atılmıştır. 15 yaşında evlenen, erken anne olan, erken kayınvalide olan, erken babaanne olan teyzem yaşını hiç göstermez. Küçük yaşlarında kayınvalide ve kayınpederine bakarak büyüklük göstermiştir. Anneannemin alzaymır hastalığına müptela olduğu zamanlarda da altı kardeş bir araya gelerek sırasıyla bu görevi üstlenmişlerdir. Ayrıca terör müptelasının baş gösterdiği yıllarda eniştemin Güneydoğu görevi esnasında ikamet ettiği yerlerde korku dolu günler geçirmişlerdi. Benim kanaatime göre bu yaşanılanlar onu zorluklara karşı daha dayanıklı yapmıştır.


Bediüzzaman hazretlerinin bir sözü vardır: “Her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir”. Bu söz bence Ayşe teyzemin hayat felsefesidir (Aslında bu felsefe annem ve tüm teyzemler için geçerlidir). Ayşe teyzem nerede ne söylemesi veya ne söylememesi gerektiğine, kiminle neyi-nasıl paylaşması gerektiğine dikkat eder. Çekirdek ailesinden geniş ailesine kadar herkesin kendine ait özelinin bulunduğunu düşünerek bunları her ortamda paylaşmaktan sakınır. Belki de anneannem gibi o da bazı şeyleri içinde yaşar. Ayrıca kendine özgü bazı kuralları vardır Ayşe teyzemin. Aslında bu kurallardan biraz ödün verebilir diye düşünüyorum. Çünkü aşırı kurallar vücuda yük ve hastalık olarak geri dönüyor maalesef. Şu sıralar biraz yorgun olduğunu hissediyorum. Eski canlı performansını göremiyorum. Onunla pazar gezmelerini, aynı kıyafetlerden alıp giyinmeyi, köy düğünlerine gitmeyi, poğaça, kurabiye, kısır, çay yapıp oturup muhabbet etmeyi çok özledim gerçekten. Rabbim gücünü ve sağlığını arttırsın ve her daim kendi yolunda eylesin inşallah…


Fethiye

1 Ağustos 2025 Cuma

Biyografi: Anneanneme En Çok Benzeyen Naciye Teyzem



Büyüklerimiz bu dünyadan gidince onların ardında bıraktığı evlatları her birinden aldığı özelliklerle onları yaşatıyorlar. Hoca dedemle ilgili yazdığım buradakiyazımda bundan bahsetmiştim. 4 kız, 2 erkek olmak üzere 6 evlat bıraktılar. Böyle bir yazı serisine başlayınca o evlatların bende bıraktığı olumlu özelliklerden bahsetmek istiyorum.


Öncelikle teyzemlerden başlayayım. “Teyze anne sayılır” hadisinin ne kadar gerçek olduğunu her biri ayrı ayrı yansıtırlar bana. İlk olarak anneanneme en çok benzeyen, anneannemin de en çok kendine benzettiği Naciye teyzemden bahsetmek istiyorum.

Diğerleri gibi onun yeri de bende çok ayrıdır.… İlk evlat, ilk abla, ilk teyze, ilk hala…Zor günlerin dostu, herkesin en zor zamanında ilk yanında olan, arayıp soran, merak eden ama bunu kimseye belli etmeyen teyzem… Düşünün bir kere, torunlar arasında ben büyük olarak dördüncü sıradayım. Belim ağrıdığında geçmiş olsun diye, yeni bir şey aldığımda hayırlı olsun diye beni arayıp halimi hatırımı soran teyzem… Canım Esra ablamın annesi… Onun da annesinden az kalır yanı yok bu konuda… Yaptıklarını kimse bilmez, zaten birileri bilsin diye de yapmaz, her şeyi içinde yaşar, içinde düşünür, içinde çözüme kavuşturur, kavuşturamasa da içinde üzülür. Kimseye bir şey söylemek istemez. Belki de anlasınlar diye bekler, düşünsünler diye bekler, harekete geçsinler, yardımcı olsunlar, bir şey yapsınlar diye bekler. Ama bilmez ki herkesin onun gibi olmadığını ve onun gibi düşünmediğini. Binbir türlü insan ve binbir türlü duygunun olduğu bu dünyada herkesin onun ne düşündüğünü bilememesi aslında normaldir. İşte bu yönüyle de anneanneme benzer. Bu konuda kardeşleri onu eleştirirler. Konuşmasını, paylaşmasını, kendilerini yönlendirmesini beklerler. Ben de sanki bu yönden ona benziyorum. Onu anlayabiliyorum, ama başkalarının onu anlamamasının da normal olduğunu biliyorum.


Dedikodu yapmayı sevmez. Birileri dedikodu yapınca “kapatın konuyu bacım” der. Belki de bu sebeple konuşmak istemez. Çünkü maalesef bizde konuşmalar dedikoduyla sonlanır ve sarmal gibi sarar her tarafı. Bu gerçekten güzel bir özellik teyzem için. Yapabilene ne mutlu...


Yaptığı işler anneannemin en fazla içine sinen teyzemdir. Temizliği, paklığı, titizliği, işlerinin özeni, düzgünlüğü, vs. Mutfağında her şey pırıl pırıldır. Mutfakta onun kendine göre temizlik kuralları vardır. Başka konularda da kendine ait kuralları vardır. Bir şeye karar verdiği zaman onu fikrinden vazgeçirmek pek mümkün değildir.


Kızların çeyizlerinin yapımında baş köşededir teyzem. Anneannem bir keresinde onun yaptığı el işini gördüğünde nasıl gurur duymuş “aynı benim gibi, aynı benim gibi” diye tekrarlamıştı birkaç defa. Dikiş, nakış her işten anlar teyzem. Küçükken çoğu kıyafetlerimizi o dikerdi. Esra ablamla bana Emrah’la da Burak’a aynı kıyafetin farklı renklerini dikerdi. Kardeş gibi geçirirdik bayramları ve düğünleri. Küçüklüğümde Demir Ali dayımın düğünü için Suşehri’ne gittiğimizde Esra ablamın gelinliğini görünce ben de tutturmuştum gelinlik diye. Kısa süre içerisinde çarşıdan kumaş alıp bana gelinlik dikmişti. Bütün kardeşlerin düğünde giyeceği kıyafetleri de o dikmişti. Neler dikmedi ki… Saymakla bitmez… Marifeti son derece üst seviyede maşallah. Ama kendisiyle gurur duymayı pek bilmez. Yapar ve biz görürüz…


Ayrıca kendisi de çok güzel giyinir. Yeri gelir satın alır, yeri gelir diker, biçer, takar, takıştırır ve kendine çok güzel yakıştırır. Kalitesiz şeyleri sevmez. Her şeyin en iyisini en makul şekilde almayı iyi becerir. Anneanneme benzeyen bir diğer özelliği de budur. O da çok severdi güzel giyinmeyi. Bu sebepten dolayı hastalığının son senelerine kadar evde teyzemin diktiği kıyafetlerden giydirir, başına da elbiseye uygun oyalı yazma bağlarlardı. Geceliği yatacağı zaman giydirirlerdi. Hasta diye onu paspal bırakmazlardı. Çok güzel baktılar annelerine maşallah…


Teyzem yıllar önce anneannemin yerine hacca gitmişti. Anneannem kendisi hac vazifesini yapamayacağı için teyzemin gitmesini uygun görmüştü. O vazife de ona ayrı bir yakıştı. Rabbim tekrarını nasip etsin ve ömrünün sonuna kadar Rabbine layık kul olarak yaşasın inşallah…


Fethiye