Ey Müslüman Kardeşlerim!
Dünyaya gözlerini kapatmış olan, Müslüman ülkelerde yaşanılanları görmek istemeyen, "Bana ne Filistin'den? Bana ne Doğu Türkistan'dan? Bana ne Yemen'den? Bana ne Mısır'dan? Bana ne Suriye'den?" diyen Müslüman kardeşlerim!
Oralarda bizim ciğerlerimiz yanıyor. Hem de tüm dünyanın gözleri önünde. Kardeşlerimiz çırpınıp duruyorlar "yardım edin" çığlıklarıyla. Ama biz duyuyor muyuz? Duymuyoruz. Kalplerimiz kararmaya, ruhlarımız bozulmaya başladı çünkü. Dimağlarımız ise farklı fikirlerin, farklı ideolojilerin, farklı grupların boyunduruğu altına girdi. Düşünmeyi unuttuk. Acımayı unuttuk. Kardeş olduğumuzu unuttuk. Hatta elimizden en son gelen, yapabileceğimiz en kolay şeyi, dağları delebilecek güce sahip olan dua etmeyi bile unuttuk.
Halbuki Rabbimiz bize söz vermemiş miydi? "Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder." (Muhammed Sûresi 7) dememiş miydi? Hatta başka bir ayetinde de "Eğer Allah size yardım ederse size galip gelecek yoktur." (Al-i İmran Sûresi 160) diye müjdelememiş miydi?
Evet müjdelemişti ama biz bunları okumadık ki... Kaldırdık o güzelim ayetleri, evimizin baş köşesine koyduk. Sardık, sarmaladık. Hiç çıkarmadık. O ayetlerden bihaber yaşadık. Yaşantımız ayetlere göre olmadı. Evliliğimiz, ayrılığımız, anneliğimiz, babalığımız, evlatlığımız ayetlere göre olmadı. Ticaretimiz ayetlerin yanından bile geçmedi. İş hayatımız, çalışma prensiplerimiz, mahremiyet kurallarımız, miras bölüşmemiz, akraba ilişkilerimiz, ağzımızdan çıkan sözler, kelimeler hiç ayetlere göre değildi.
Halbuki bunların hepsi ayetlerde mevcuttu. Ama biz okumadığımız için görmedik. Kur’an’ı sadece cennet, cehennem ve ölümden bahseden bir kitap olarak algıladık. Bir taraftan da kendimizi pek bir Müslüman zannedip, kafamızdan Müslümanca yaşama prensipleri uydurmaya başladık. Saçma sapan geleneklerimizi islama ve Kur'an'a mal etmeye çalıştık. Daha da ileri gidip kendi çıkarımıza uyan ama islama uygun olmayan davranış veya fikirlerle ilgili fetva arayışına girdik. İslamı ılımlı anlatan hocaları sever olduk, bizi şöyle bir silkeleyip kendimize getirmeye çalışan hocalardan ise kaçar olduk. Hatta öyle bir kaçtık ki, artık ne oruç tutar olduk, ne namaz kılar olduk, ne de zekat verir olduk. Kelime-i şehadeti bile unuttuk. Artık boşta kalan vakitlerde dilimizi süsleyen zikirlerimizin yerini başka şeyler alır oldu. Dedikodu, yalan, iftira, hakaret ve küfürle doldurduk dilimizi. Akıllı telefonlar doldurdu tüm hayatımızı. Zikri ve fikri kaybettik... Şükretmeyi de unuttuk. Ve maalesef İslamî düşünme melekelerini de kaybettik. Hayata dair hayıflanmalarımız başladı. Bencilleştikçe bencilleştik. Kendi öz kardeşimizi, anne-babamızı bile düşünmemeye başladık. Böyle olunca da "Bana ne Filistin'den? Bana ne Doğu Türkistan'dan? Bana ne Yemen'den? Bana ne Mısır'dan? Bana ne Suriye'den?"Öyle değil mi?
Bu ülkelerin kurtulması bizim elimizde. Artık herkes nereden başlaması gerektiğine kendi karar versin artık. Sonra çok geç olacak...Hem ümmet için, hem de kendimiz için...