Tefekkür Etmek
Koronavirüs salgını dünyamızı tehdit etmeye devam
ediyor. Birçok ülkede tedbirler alındı ve bu doğrultudaki uygulamalar devam
etmekte… Biz Müslümanların bu konuda yapacağımız ilk şeyin bireysel tedbir
almak ve devletin koyduğu kurallara uymak olduğunu buradaki yazımda
belirtmiştim.
İkinci olarak yapmamız gereken şey ise tefekkür
etmektir. Yani başımıza gelenlerin ilahi boyutunu düşünmek, geçmiş ümmetlerin yaşadıklarından
ders çıkarmak, yaşadığımız bu olayda bizim de hata payımızın olup olmadığını
farkına varmak, yanlışlarımızı görüp düzeltmek, şimdiye kadar yapmak isteyip de
yapamadığımız müspet işleri yapmak tefekkür etmenin başlangıcı olabilir.
Bu salgın durumla karşılaştığımız ilk günler
Allah’ın sabrının taştığı son noktada olduğumuzu ve ilahi bir azapla
karşılaştığımızı düşünmüştüm. Ancak bazı ayetleri okuyunca, geçmiş tarihlerde
yaşanılanlara bakınca ve bazı değerli kişilerin sohbetlerini dinleyince hâşâ
Allah adına konuşmuş gibi hissedip kendimden utandım. Çünkü Müslüman bir insan
her daim Allah’ın merhametinden ümidini kesmemeli ve yaşadığı her olumsuz
durumu rahmete çevirebilmelidir.
Prof.
Dr. Mehmet Görmez hoca “Coronavirüs Özelinde Musibetleri Okuma Usûlü” başlıklı videosunda bu konuya
çok güzel açıklık getirmiş. Sohbetinin hepsini dinlemenizi tavsiye ederim. Ben
burada bir kısmını aktarmak istiyorum. Şöyle diyor Görmez hoca:
“İlahi vahyi bir bütün olarak ele aldığımızda, insanı, vahyi ve
kainatı birlikte ele aldığımızda bu tür musibetler birer ilahi adet
değil, birer ilahi ayettir. Bazen öfkeyle iddia edildiği gibi bu
tür hadiseler ilahi bir azap değildir. Fatır Sûresi 45. Ayette bakınız Rabbimiz
ne buyuruyor:
“Şayet Allah insanları yapıp ettikleri yüzünden hemen
cezalandıracak olsaydı yerin üstünde tek bir canlı bırakmazdı.”
Fussilet Sûresi 46. ayette Rabbimiz açıkça şöyle buyuruyor:
“Allah kullarına zulmedecek değildir.”
(Fussilet Sûresi 46)
Birilerinin zaman zaman haddi aşarak iddia ettiği gibi bu bir
kıyamet de değildir. Çünkü kıyametin bilgisi hiçbir zaman hiçbir peygambere
dahi verilmemiştir.
…
Kur’an’a göre başımıza gelen bu musibet tam da bir ayettir.
Ayetin sözlük manası işarettir. Her mü’min bu işaretten farklı bir
ibret çıkaracaktır. Allah’ın “İbret alın ey akıl sahipleri!” emri
tam da bu konulara yöneliktir. Nitekim yüce Kur’an tarihte yaşanan en büyük
musibet olan Nuh’un tufanını dahi bir musibet olarak değil, bir ayet olarak
adlandırmıştır. “Ve böylece biz onu ibret için bir ayet yaptık.” (Ankebut
Sûresi 15)
Bu musibet bir ilahi ayet olarak okunduğunda;
Bazıları bunun sebebini insanlığın dünyayı hoyratça kullanmasına
bağlayacaktır haklı olarak. Bazıları dünyanın artık insanı taşıyamaz hale
geldiğinden söz edecektir ve bunu sebep olarak gösterecektir haklı olarak.
Kimileri bunu yıllardır Arakan'da, Doğu Türkistan'da, Suriye'de, Yemen'de
yaşanan insanlık trajedilerine bağlayacaktır. Kimileri ise ülkelerin
sınırlarını kapatmalarını gariban Suriyeli muhacirlere kapılarını kapatmalarına
bağlayacaktır yine haklı olarak. Bazıları mazlum Suriyeliler üzerinden yürüyen
küresel çatışmalara bağlayacaktır. Bazıları da Akdeniz'in sahillerine vuran
çocuk cesetlerinde arayacaktır bütün bunların sebeplerini. Bazı insanlar bu haz
ve hız çağında insanın kendini, evini, kalbini, ruhunu, Rabbini unutmasına
bağlayacaktır haklı olarak. Kendimizi evimize kapatmamızın sebebini eşimizi,
ailemizi, çocuklarımızı çok ihmal etmemize bağlayacaktır. Bazı mü'minler
Kabe'nin, Mescid-İ Nebevi'nin, Mescid-İ Aksâ'nın, camilerin, cumaların
kapılarını yüzümüze kapatmalarını onları ihmal etmemize hatta bu büyük
Mukaddes'e mekanları yad ellere terk etmemize bağlayacaktır. Kimi mü'minler de
umreye, hacdan hacca, cumadan cumaya günahlarımızı affettirmenin mümkün
olmadığına bağlayacaktır. Kimileri bunu Afrika'daki yıllardır açlıktan ölen
çocukların o duymakta zorlandığımız âhına bağlayacaklardır. Bazıları içine
kapandığımız karantinayı on yıldır Gazze'nin muhasarasına bağlayacaktır.
Kimileri de Allah'ın rızkı olarak verdiği helal ve temiz gıdaları terk etmekte
arayacaktır.
Eğer biz bunları doğru okursak ve bütün bu başımıza gelenleri "ayet" olarak değerlendirirsek bütün bu anlamlar doğru olacaktır. Ve bu zengin anlamlar haritası insanlığı kendisi üzerinde yeniden düşündürecek ve yaşadığımız bu musibeti rahmete dönüştürecektir.
Böyle okunduğunda her insan kendisiyle yüzleşecektir. İnsan dünyayla ilişkisini yeniden gözden geçirecektir. İnsan eşiyle, dostuyla, ailesiyle ilişkilerine çeki düzen verecektir.
Eğer biz bunları doğru okursak ve bütün bu başımıza gelenleri "ayet" olarak değerlendirirsek bütün bu anlamlar doğru olacaktır. Ve bu zengin anlamlar haritası insanlığı kendisi üzerinde yeniden düşündürecek ve yaşadığımız bu musibeti rahmete dönüştürecektir.
Böyle okunduğunda her insan kendisiyle yüzleşecektir. İnsan dünyayla ilişkisini yeniden gözden geçirecektir. İnsan eşiyle, dostuyla, ailesiyle ilişkilerine çeki düzen verecektir.
Namütenahi zengin anlamlar dünyasını terk edip bu tür musibetleri belli bir kişiye, belli bir olaya, belli bir topluma bağlamak, ilahi azap ve kıyametle izah etmek sonsuz ayetleri okuyamama manasına gelir. Ve bizi ibretten koparır, ibarelere mahkum eder.”