24 Mart 2008 Pazartesi

Dede Seni Unutmayacağız

2003 yılı dedemin vefatı sebebiyle çok hüzünlüydü benim için. 24 Mart tarihinde dedem vefat edeli beş sene oldu. O zamanlar eğitimim dolayısıyla Kıbrıs'da bulunduğum için bu acı haberi üç ay sonra öğrenmiştim. O zamanki duygularımı şöyle kaleme almıştım:


Hani bir anda insanın yüreğini kaplayan hisler vardır, çok içten gelir, acılı bir haber duyacakmış gibi zannedersiniz ama bir türlü düşünmek istemezsiniz. İşte o zamanlardan biriydi 2003 yılının ikinci dönemi benim için.
Dersler yönünden çok yoğun olduğum zamanlarda içimi acıyla kemiren hislerin başka sebeplere dayanacağını nereden bilebilirdim ki. Sadece derslerin vermiş olduğu sıkıntılar diye düşünüyordum. Arada sırada dalıp gidiyordum başka yerlere. Ardımda bıraktıklarım geliyordu aklıma. Annem, babam, kardeşlerim, babannem ve dualarını her zaman yanımda hissettiğim canım DEDEM.

Son kez Kıbrıs'a giderken yine iyi dileklerini sıralamış ve bana sarılarak ağlamıştı canım dedeciğim. O anda içimden bazı düşünceler geçmişti istemeden. Acaba son kez mi görüyordum dedemi? Acaba bir daha görebilecek miydim? Sadece basit birer his olarak düşündüm bunları ve bir daha aklıma dahi getirmemeye çalıştım. Ne yazık ki ben düşünmesem de en yoğun olduğum anlarda beynimin bir yerinden çıkıp bütün benliğime yayılıyor ve bir anda beni mahfediyordu bu hisler. Ancak günler geçtikçe bu düşünceler kaybolup gitti. Çünkü ailemle her telefonla konuştuğumda annem ya da babam dedemin ve babannemin iyi olduğu haberlerini veriyorlardı. Bu arada dedemi aramak için teşebbüste bulunsam her defasında gizli bir El tarafından geri çektiriliyordum. Hatta bir kandil gecesinde babannemi aradığımda telefona çıkan halam iyi olduklarını ve onlarla konuşmama gerek olmadığını söyledi.

Sınavlar bitmiş eve dönme zamanımız yaklaşmıştı. Son sınavlardan sonra hem biraz stres atmak hem de gezmek için bir kaç gün Kıbrıs'da kaldık. Ama ne yaparsak yapalım hiç birşey bana zevk vermiyordu. İçimde anlam veremediğim bir acı gizliydi sanki. Nihayet dönme zamanımız geldi çattı. Eskisi gibi sevinçli değildim eve döneceğim için. Ardımda bıraktıklarımı bulamama korkusu vardı belki de. Uçaktan indik ve çıkış kapısına doğru ilerledik. Annem, babam ve kardeşim bekliyorlardı. Arkadaşlarla vedalaşıp ayrıldıktan sonra yola koyulduk. Halim, hatırım sorulduktan sonra arabada uzun bir sessizlik oldu. Sessizliği ilk ben bozdum ve nasıl olduklarını, oralarda bir değişiklik olup olmadığını sordum. Annem sanki bu soruyu bekliyormuş gibi "Evet var, değişiklikler oldu. Acılı olaylar yaşadık" dedi. İçimde fırtınalar kopmuştu. "Ne oldu?" diye sordum. Ve annem acılı haberi vermişti. DEDEMİ KAYBETMİŞİZ... Ve ben üç ay sonra öğreniyordum. Yıkıldım...Şok oldum... Hıçkırıklara boğuldum bir anda. Babam da sessizliği bozarak ağlamaya başlamıştı. İşte aylar öncesinde içimi kemiren acılı hisler ortaya çıkmış, iki sene önce amcamın vefatıyla sarsılan ailemiz bir kere daha yasa boğulmuştu.


Saat gecenin 3.00'üne geliyordu. Eve uğramadan direk babannemlere gittik. Onu görür görmez boynuna sarıldım ve hıçkırıklarıma hakim olamadım. O da ağlıyordu. Zihnim allak bullak olmuştu. Ne ummuştum, ne bulmuştum ya da ne bulamamaıştım. Evet dedemi bulamamaıştım bu sefer. Artık o yoktu... Her gidişimde beni yaşlı gözlerle karşılayan, her zaman iyiliğimi isteyen, Kıbrıs'da iken her zaman beni telefonla arayan ama ağlamaktan konuşamayan, en zor anlarımda dualarını yanımda hissettiğim dedem yoktu artık. Çok uzun bir yolculuğa çıkmıştı artık, bir daha geri dönmemek üzere. Bir kalp ameliyatı sonrası kimseye yük olmadan sakin bir şekilde bu dünyadan göçüp giden dedeciğim giderken en önemli şeylerini götürmüştü yanında. Namazlarını... Okuduğu Kur'an'ı ve Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetini... Teheccüd namazını kılmayı hiç aksatmayan dedem duha ve evvabin namazlaını kılmaktan hiç taviz vermezdi. Büyük bir tefekürle çektiği tespihler canım dedemin kabrinin nurlanmasına vesile olur inşallah.


Yıllardır kesmediği sakalını bir ameliyat uğruna kaybetmiş ve bu yüzden aynaya bile bakamamış. Gözü gibi baktığı bahçesi şimdi çok sessiz ve sakin. Güller bile eskisi gibi gülmüyor artık, fesleğenler hüzün dolu, ortancalar kurumak üzere. Yetim kaldılar onlar da. Yemek yerken oturduğu sandalyesi yok artık. Elinden bırakmadığı kitapları raflara kaldırılmış, gözlüğü ve saati de sehpanın üzerinde değil. İçme suları da azaldı evde. Çünkü her namaz vakti camiden bir şişe su doldurup getiren dedem yok artık. Milli Gazete de gelmiyor artık eve. Gazeteden dolup taşan vestiyerin üzeri şimdi bomboş, tıpkı hayat gibi..


Torunlarının yazdığı bahçenin duvarında gördüğüm "DEDE SENİ UNUTMAYACAĞIZ" yazısı öyle hüzünlendirdi ki beni her bahçeye çıkışta boğazım düğümleniyor, dudaklarımı ısırıyorum ve gözyaşlarımı içime akıtıyorum. Kimsenin beni ağlarken görmesini istemiyorum her zaman yaptığım gibi. Özellikle kendini yeni yeni toparlamaya çalışan, iki yıl önce de evlat acısıyla yanan babannemin üzülmesini istemiyorum.


Şimdi herşey normale dönmeye başladı. Çocuklar eskisi gibi neşeli bir şekilde oynuyorlar. Her ne kadar acılar da olsa hayat devam ediyor.


O artık gitti ve yapacak bir şey yok. Elimden gelen tek şey onun için her gün Yasin-i Şerif okuyabilmek. Ömrüm yettiği müddetçe inşallah bu mubarek sureyi okuyup bağışlayacağım dedeciğime. Zaten o da ancak böyle bir hediye beklerdi benden. Şimdilik ondan bana kalan tek hatıra kitapları ve ismim. Nereden duyup bana bu ismi verdiğini bilmiyorum ama ismimi daha çok seviyorum artık. Doğduğum zaman beni kucağına alıp kulağıma ezan okumuş ve ismimi koymuş. Bu sene Kıbrıs'dan geldiğimde ona soracaktım niçin adımı Fethiye koyduğunu ama nasip olamadı.

Allah'ım; Dedemin günahlarını affeyle, onu kabir azabından koru, kendine layık olan kullar mertebesine al, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in şefaatine nail eyle ve ona cennetini nasip eyle..Amin

Hiç yorum yok: