22 Ağustos 2008 Cuma

Sevgili Kardeşim Burak

Bugün kardeşimin doğumgünü olması münasebetiyle yazdığım aşağıdaki yazımı ona armağan ediyorum. Şu anda Amerika'da olduğundan ona ancak böyle bir hediyenin ulaşması mümkün görünüyor. Kardeşim, doğumgününü kutlar hayırlara vesile olmasını temenni ederim. Bak bakalım ablan seni nasıl anlatmış:

Üç yaşında bir çocuğun masum bir şekilde pencereden bakışı canlanıyor gözlerimde. Yıl 1986… 23 Ağustos 1986 olduğunu tahmin ediyorum, yani senin doğumundan bir gün sonra. Seni ilk gördüğüm an, babamın kucağında battaniyeye sarılmış olarak merdivenlerden çıkartılış anıydı. Evet, bir kardeş gelmişti evimize. İlk kardeşlik hissini seninle yaşadım ben. Seni yatağa yatırdıklarında yanına gelip sessizce seni sevdiğimi ve sana “Ömer” diye seslendiğimi hatırlıyorum. Bu ismi bana kim söyledi bilmiyorum ama o anki çocukluk hislerimle nedense adının Ömer olduğunu zannediyordum. Hz. Ömer gibi adaletli aynı zamanda karizmatik bir yapıya sahip olacağını kim bilebilirdi ki o zamanlar.

Kardeşim benim… Kız evladın sevgisiyle gelişen yuvamıza bir erkek evlat sevgisi kazandırdın sen. Doğumun gerçekten mutluluk getirdi ailemize. Seni gerçekten çok sevdim ben ve asla kıskançlık gibi bir hisse kapılmadım sana karşı. Seni Ömer diye severken babamız adının “Burak” olmasına karar verdi. Sonradan öğrenmiştim ki Burak, Peygamberimiz (s.a.v.)’in miraca çıkarken bindiği bineğin adıymış. O kadar hızlıymış ki bir adımı gözün gördüğü yerin çok ötelerindeymiş. İnsanlar isimleriyle anılırlar ya kardeşim sen de gerçekten Buraklığını gösterdin yıllar sonra. Uzun boylu, atik, çevik ve karizmatik bir delikanlı oldun. Rabbim Efendimiz (s.a.v.)’e komşu eylesin seni inşallah.

Aramızda fazla yaş farkı yoktu (sadece üç yaş), seninle hep iyi anlaştık kardeşim. Arada sırada yaptığımız kavgalarda bana karşı o güçlü bileğini kullanmadığını anlayınca içindeki merhamet hislerinin güçlü olduğunu hissetmiştim.


Senin üzerinde Rabbimizin ayrı bir lütfu var sanki canım kardeşim. Olmaz gibi görünen işlerin zor da olsa sonunda hayırlı neticeler veriyor. İlkokuldan sonra gitmeni çok istediğimiz Anadolu imam hatip lisesine son anda girmeyi başarman bizi çok sevindirmişti. O zamanki Burak gözümde canlanıyor da ne kadar masum ve sevimliydin. Çevrede gördüğümüz ahlaksız ve iffetsiz insanların yanında arınmış bir halin vardı sanki. Başka bir okula layık olamazdın sen. Zaten o andan itibaren başlamadı mı hayatla mücadelen?

 

Ortaokulu bitirdiğinde imam-hatip lisesinden almaya karar vermiştik seni. Puan kesilmesi sebebiyle üniversitede iyi bir bölüme giremeyebilirdin ve geleceğin kararabilirdi. Tabii ki bunlar işin maddi boyutuydu. Biz de o an için bu düşüncelerin kurbanı olmuştuk. Liselere geçiş sınavında babam imam hatip okulundan alıp herhangi bir süper liseye kayıt yaptırmıştı. Sen o zamanlar belki bir şey diyememiştin ama kafanda kim bilir ne düşünceler geçiyordu.

Okulun ilk açıldığı gün ailece gitmiştik o okula. Okulun bahçesinde kalabalık bir öğrenci grubu hâkimdi. Bizim imam hatip okulundan her sene görmeye alıştığımız bir manzara yoktu. İmam hatip lisesindeyken okulun ilk günü genellikle okulun dereceye girmiş öğrencileri tanıtılır ve o öğrencilere hediyeler verilirdi. Ayrıca çeşitli yarışmalarda başarılar kazanmış öğrenciler çıkıp konuşma yaparlardı. Müdürümüz de bu başarıların devam etmesi dilekleriyle konuşmasını tamamlardı.

Ancak o gün, hiç alışkın olmadığımız bir okulda, hiç alışkın olmadığımız bir ortamla karşılaşmıştık. Okul müdürü okuldaki disiplinsizliklerden ve ahlaksızlıklardan bahsediyordu. İffetten uzak, eteklerini bellerine doğru kıvıran kızlarla saçlarını türlü şekillere sokan erkek öğrencilerin yanında sen çok masum ve temiz kalıyordun kardeşim. Annem ve babam da çok üzülmüş ve düşüncelere dalmışlardı bu manzara karşısında.

O gün içerisinde babam hepimizin görüşünü aldıktan sonra seni o okuldan almaya karar verdi. Akrabalardan tepki verenler olmadı değil. “Yapma, çocuğun geleceğini karartma!” sözlerine kulak vermedi babam. O, bunu sırf Allah rızası için yapıyordu ve biliyordu ki gün gelecek Allah sana bir kapı açacaktı. Ben de buna gönülden inanıyor ve Rabbimin bir mucize göstermesi için hep dua ediyordum.

Ve aradan yıllar geçti, beklenen mucize gerçekleşti. O sene (2004 senesi) üniversite sınavlarına hazırlanıyordun. İmam-Hatip lisesinde okuman görünürde iyi bir yere girmene engeldi. Ama olmazları olduran Rabbim bizimleydi muhakkak o sene, ben Kıbrıs’da üniversite son sınıftaydım (Ben de başörtü probleminden dolayı oraya gitmiştim). Oradaki özel okulların ücreti buradakiler kadar pahalı değildi ve alınan belirli bir puanla güzel bir bölüme girilebilinirdi. Ve kardeşim orası senin için de hayırlı bir kapı oldu. İyi bir puan alarak Doğu Akdeniz Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği bölümünü kazandın. Okulda ilk sene çok başarı gösterip Bursa Uludağ Üniversitesi’ne yatay geçiş yaptın. Belki normal bir liseden mezun olsaydın o üniversiteyi kazanamayabilecektin.






Bu durum bizi çok mutlu etmişti. Sonunda Rabbimizin lütfuna nail olmuştuk. Rabbim bundan sonraki hayatında atacağın her adımın Hak yolda olmasını nasip eylesin inşallah.

Bu sene mezun oldun ve şu anda Amerika’ya gittin dilini geliştirmek için. Seni dört gözle bekliyoruz canım kardeşim. Her şey gönlünce olsun inşallah.

Seni çok seviyoruz…

6 Ağustos 2008 Çarşamba

O ve Ben


Necip Fazıl’ın bir diğer kitabı “O ve Ben” büyük zat Abdulhakim Arvasî Hazretlerini anlatıyor. İbretli sözleri, olayları yorumlaması ve yazarı etkileyen menfi yönleriyle tam bir maneviyat eri Abdulhakim Arvasî Hazretleri. Kitaptan aldığım kısa notlarla sizleri baş başa bırakıyorum:

Abdulhakim Arvasi Hazretleri Hz. İsa (a.s.) hakkında:
“Babasız hak peygamberdir. Hz. İsa melekiyette en üstün derecedeydi, ona nisbetle bir eksiği vardı. Beşeriyeti”

***
Besmelesiz kesilen bir hayvanın etini yemekteki mahzuru öne süren birine:
“Sen yerken Besmele çekiyorsun ya ona bak!”

***
Necip Fazıl bir yazısına “Ya M…” diye başlamıştı. Abdulhakim Arvasi Hazretleri:
“Onu çıkar oradan. Allah’ın Resulü’ne has ismiyle ve nida sigasıyla hitap olunmaz.
“Niçin Efendim?”
“Haya meselesi!... Allah bile Kur’an’da sevgilisine has ismiyle nida ederk hitap etmedi.”

***
“Keşke bizim ilmimiz O (s.a.v.)’nun ümmiliğinin ayak tozuna erişebilse.”

***
“Ferhad’ın sevgilisine kavuşmak için deldiği dağ, benim devirmek borcunda olduğum nefse göre bir kum tanesi.”

***
“Nefse kırk yıl ekşi ayranı bile çok gören bir veliyi hatırlıyorum da, onu kırk yıldır ne kuş sütleriyle beslediğim gözümün önüne geliyor ve…”

***
Anası ve babası kafir bir evladın onlara karşı vaziyeti?
“Anasını veya babasını bu sıfatlarından dolayı sever ve korur; küfürlerinden ötürü de uzaklık duygusunu asla kaybetmez ve onları uygun şekilde imana davet etmekten vazgeçmez.”

***
“Allah sırrını eminine verir, bilen söylemez, söyleyen bilmez.”

***
“Allah’a malik olan nende mahrumdur;
Allah’tan mahrum olan neye malik?”

***
Bir gün Eyüb’de dedim ki:
“Efendim, ben size rabıtaya başladım.
Son derece nazlı “Hayır” derken “Evet” diye haykıran bir eda ile reddettiler; ve rabıtanın ancak “Altun Silsile” büyüklerine mesela Mevlana Halid Hazretlerine olabileceğini söylediler.
Fakat Şakircik Efendi Hazretleri’nin arkasına geçti; kendilerine göstermeden eliyle pek iyi yaptığımı, yaptığımın tam isabet olduğunu anlatan işaretler verdiler.
Efendi Hazretleri, nazlıların nazlısı, mahcup, sükût buyurdular, yani hiçbir şey anlamamış göründüler.
***
“Allah’ın sevgilisi (s.a.v.) insanî hakikat olarak bir çobandan farksız; Muhammedî hakikat bakımından tek ve eşsiz…”

***
“Her anılışta, her hatıra gelişte, her an; salât ve selam O (s.a.v.)’na olsun.”

***
NAZAR

-Nazar?... Göz değmesi
“Haktır. İşte ölçüsü. Nazar erkeği kabre ve deveyi çömleğe sokar.”İlacı ne?
“Nun vel’Kalem suresinin son iki ayeti”

***
Biri kendilerine demiş ki:
“Allah bize adliyle tecelli etsin.”
“Allah bize fazlıyla tecelli etsin. Bizi fazlıyla korusun… Adliyle tecelli ederse yanarız.” Buyurmuşlar.

***
İngilizler hakkında buyurdular:
“İslam düşmanı olduğu halde bilmeksizin İslam ahlakına en yakın Avrupalı millet.”

***
Kapalı Çarşı’da bir dükkancı:
“Efendi Hazretleri, dua edin de Allah Muhammed ümmetini kurtarsın.”
“Siz bana Muhammed ümmetini gösterin; ben de size onun kurtulduğunu haber vereyim… Nerede o ümmet?”

Çöle İnen Nur


Hayatımda okuduğum, Efendimiz Muhammed Mustafa(s.a.v)'yı anlatan en güzel kitaplardan birisiydi "Çöle İnen Nur". Necip Fazıl O'nu öyle güzel anlatmış ki.. Yıllar önce okuduğumda içerisinde ilgimi çeken bölümleri not defterime not etmiştim. Şimdi bu notları sizinle de paylaşmak istiyorum. Hem okumayan arkadaşlar için ön hazırlık olmuş olur.
EBU LEHEB
Ebu Leheb, yeğeninin dünyaya gelişinde gösterdiği sevince rağmen O’nun davasına en büyük düşman kesilecek, dipsiz küfür ummanı içinde kaynayıp gidecek ve ölümünden sonra bir gün mü’minlerin gözüne rüyada görünüp;
“Ah” diyecektir. “Cehennemdeyim ve azap içindeyim. Ancak pazartesi geceleri azabım hafifliyor. O zaman parmaklarımı emiyorum ve uçlarından çıkan suyu içiyorum. Zira pazartesi günü Allah Resulü’nün doğduğunu haber veren cariyeyi azad etmiştim. Bu hareketimin yüzü suyu hürmetine pazartesileri hafifliyorum.”

 ***
Alemlerin Efendisi (s.a.v.), en küçük yaşta vefat eden ve muammer olamayan erkek çocuklarından biri hakkında buyurmuşlardır ki;
“Eğer yaşasaydı nebi olması lazım gelirdi, benden sonra nebi olamayacağına göre yaşayamazdı.”

***

EBU TALİB 
Ölüm döşeğinde… Yaşı 87… Kendisine babalık etmiş, sayısız fedakarlık göstermiş, himaye kanadını alabildiğince açmış, islamiyete asla düşman olmamış hatta onu benimsemenin son haddine kadar gelmiş fakat yekün çizgisini çekememiş ve toplamı yapamamış olan ihtiyara bakıyorlar. Dalgın dalgın baktılar ve fısıldadılar:
“Amca! Şehadet getir de kıyamet günü sana şefaat edebileyim!
Ebu Talip gözlerini açtı, tekrar açtı sonra doğrulur gibi yaptı ve başını yeğenine doğru bıraktı. Ağır ağır: 
“Kardeşimin oğlu” dedi. “eğer Kureyşliler ‘ölümden korktu da Müslüman oldu’ demeyecek olsalardı, seni sevindirmek için hemen islama girerdim.
Allah Resulü (s.a.v.), manzaradan o kadar üzüntü duydular ve bütün insanlığa rahmet hazinesi kalplerinde öyle bir ayrılık acısı hissettiler ki, tam ihtizar anında Ebu Talip’e hitap ettiler: 
“Amca, Allah tarafından yasak edilmedikçe, daima sana mağfiret dileyeceğim!”
Fakat ayet indi ve yasak geldi:
“Peygamber ve mü’minler için, ne kadar yakınları olursa olsun müşriklere rahmet dilemek olmaz.”

***
Ebu Talip gibi, bağına girdikten, asmanın üstüne titredikten, böcekleri temizledikten, suyunu verdikten, meyvesini yetiştirdikten sonra dudağının üstüne koydukları halde üzümünü yiyemeyen insanın hali sadece ağlatıcıdır.

***
Müslüman Abbas bir gün Allah Rasulüne (s.a.v.) soracaktır:
“Ey Rasul, sana bu kadar yardım eden, şefkat gösteren bir insanın bu hareketlerinden kazanacağı hiçbir şey yok mu?
“Var” buyuracaklardır. “Ben onu cehennemin ta dibinde buldum ve en serin yerine çıkardım."
ASRAM
Abdul Eşher oğulları kabilesinden iki ileri insanın Müslümanlığı kabul etmesi,  bütün kabileyi kadını ve erkekli, İslam dairesine atıverdi. Aralarında Asram lakaplı tek kişiden başka islamiyete girmeyen kimse kalmadı. 
Arsam Uhud gazası günü birdenbire Müslüman olup kendisini cenk meydanına fırlatacak ve ne cilvedir ki, Allah’a bir kere bile secde etmeden en yüksek mertebeyi bulacaktır. Şehit… 
Allah’ın sevgilisi (s.a.v.) haber verecektir: “Asram cennetlik oldu.”

***

ABBAS 
Peygamberimiz (s.a.v.) amcasını fidye vermeye davet edince şöyle dedi:
“Ben Müslümandım. İçimden kararımı vermiştim. Kureyş beni zorla getirdi.”
Allah Resulü (s.a.v.) buyurdular:
“Sözünün doğru olup olmadığını Allah bilir. Doğru söylüyorsan ecrini Allah’tan görürsün. Ama zahir olan şu ki bizi yok etmek isteyenlere katıldın.
“İstemeyerek…”
“Ya Abbas, nefsin ve kardeşlerinin oğulları için fidye ver.”
“Beni o hale getiriyorsun ki ömrüm oldukça Kureyş’e el açıp dilenmem gerekiyor.”
“Mekke’den çıkarken zevcene verdiğin altınlar ne oldu?”
Abbas donakaldı. Gerçekten sefere çıkarken zevcesine bir yığın altın vermiş ve başına bir hal gelecek olursa kendisi ve oğulları arasında paylaşılmasını tembih etmişti.
Bilen bir Abbas, bir karısı, bir de Allah.
Abbas haykırdı:
“Allah bir ve sen gerçek peygambersin… İman ediyorum…”
Abbas buna rağmen fidyelerini veren öbür esirlerle beraber Mekke’ye döndü. Fakat, için için Müslüman olarak… İman ettiği, Mekke’nin fethine kadar bilinmedi. Mekke’de Allah Resulüne gözcülük edecektir Abbas.

***
İNCELİK 
Bir veli şöyle dedi:
“Hiçbir günah günahsızlık gururundan, günahsızlık iddiasından daha büyük olamaz.”

Bir başkası da şöyle dedi:
“Günahkâra kibir gözü ile bakmaktan ve günahkârı hakir görmekten büyük günah yoktur.”

Peygamberimiz (s.a.v.):
“Günahlarınızı gizleyin. Onları açığa vurursanız bize Allah’ın hadlerini (ceza ölçülerini) tatbik etmek düşer.”

***
Açıkça orucunu yiyen birine ihtarda bulunursanız diyecektir ki:
“Allah’ın bildiğini kuldan niçin saklayayım?”
Ona deyiniz ki:
“Allah senin vücudunda bazı mahrem uzuvlar olduğunu da biliyor ve görüyor. Allah biliyor ve görüyor diye onları çıkarıp gösteriyor musun?

***
Arap illerinde kurşun bile korkusuz uçamayacağı dehşet ve cahiliyet devrinin hemen arkasından, Allah Resulü (s.a.v.)’nün çizdikleri huzur ve emniyet levhası:
Bizzat buyuruyorlar:
“Artık San’adan Mekke’ye kadar yapayalnız seyahat edecek bir kadın bile, kalbinde Allah korkusundan başka kaygı taşımayacaktır.”

***
Çarşı… Bir buğday yığını ve yanında bir adam… Peygamberler Peygamberi buğdayı muayene ediyor ve rutubetli olduğunu görüyorlar:
“Buğday ıslakça… Sebebi ne?”
“Yağmurdan Ey Allah’ın Resulü…”
“Ya niçin buğdayın nemli olduğunu ilan etmiyorsun?”
Ve ilave buyuruyorlar:
“İnsan aldatanlar bizden değildir.”

***
Faiz yasağı üzerinde, istikbalde öyle takva örnekler çıkacaktır ki, mezhebimizin kurucusu İmam-ı Azam Hazretleri borçlusunun kapısında beklerken, Allah korkusundan, kapının gölgeliğinde durmayı bile bir menfaat sayacak ve sırf şahsi titizlik eseri olarak, güneş altında pişmeyi tercih edecektir.
Kaide değil, takva…

***
Mü’minin üstün olanı, ahlakça üstün olanı…”
“Tatlı dil sadakadır.”

***
ABDULLAH BİN UBEY

Münafıkların reisi Abdullah bin Ubey öldü. Oğlu halis Müslüman… Allah Resulü (s.a.v.)’ne yalvarıp babasını kefenlemek için O’nun gömleğini istedi, verdiler. Namazını da kılmaları için yalvardı. Hz. Ömer’in hararetli itirazlarına rağmen münafığın namazını kıldılar ve daha evvel buyurdular:
“Allah bana münafıklar için 70 kere istiğfar etsem de kabul olunmayacağını bildirdi. Ne yapayım yetmişten fazla istiğfar edeyim ki Allah niyazımı dilerse kabul etsin.
Fakat Allah’ın emri geldi:
“Küfürle gidenlerin namazını kılma ve mezarlarına yaklaşma. Onlar, Allah Resulü’ne karşı küfür ve fısk içinde öldüler.”

***
Ayet meali:
“Eğer biz Kur’anı dağ ve taş üzerine indirseydik Allah’ın haşyetinden dağ ve taş paramparça olurdu.”
Fakat Allah’ın çoğunu mühürlediği insan kalbi hiçbir şey duymuyor.

***
HZ. EBUBEKİR

Allah sevgilisinin:
“Nebilerden sonra en hayırlısı…”
“Kendisine sevgi ve teşekkür bütün ümmetime vacip…”
“Benim mağarada ve Kevser havuzunda arkadaşımsın…”
“Cehennem ateşinden kurtulmuş insanı görmek isteyen Ebubekir’in yüzüne baksın.”
“Sen Allah’ın ateşten azad etmiş kulusun.”
“O’nun yardımı kadar kimsenin yardımı bana menfaat vermedi.”
“Cebrail bana gelip dedi ki:’Allah Ebubekir ile istişare etmeni emrediyor’.”
“İçinde kendisinin bulunduğu kavme başkasını imam edinmek layık olmaz.”

Buyurduğu…


HZ. ÖMER

Dini, bütün nefsani vehimelerin üstünde en saf çizgileriyle kavrayan, ebedi nefsine en küçük kıpırdama hakkını vermeyen, halifeliğinde Dicle kenarında çobansız kalmış oğlağın hesabına kadar düşünen, muhtaçlara sırtında zahire taşıyan, kisraların incili kürkünü ayakları altında çiğneyip yamalı gömlekle gezen, kendisini yaralayanın Müslüman olmadığını öğrenince Allah’a hamd eden, ruhunu teslim ederken de rahmete nail olabilmek için yastığının çekilmesini ve başının kuru yere bırakılmasını isteyen Ömer…

HZ. OSMAN

Hilim, haya ve ahlak tecellisinden son merhale…
“Ümmetim içinde haya bakımından en ilerisi Affan oğlu Osman’dır.”
“Allah bana kızlarım Rukiye ve Ümmü Gülsüm’ü Osman’a vermemi vahyetti.”
“Biz Osman’ı babamız İbrahim Peygambere benzetiyoruz.”
“Lût peygamberden sonra, Allah için zevcesiyle hicret edenlerin ilki Osman’dır.”
“Osman dünyada ve ötelerde dostumdur.”

HZ. ALİ

*Her şey ona karşı huşu içinde ve her şey onunla kaim.
*Her şey onunla yok ve her şey onunla var.

Allah Resulü (s.a.v.):
“Ben hikmet eviyim, Ali de onun kapısı.”
“Ben ilim bekçisiyim ali de onun kapısı, ilim isteyen kapıya gelsin.”
“Ali’ye nazar etmek ibadettir.”
“Ali’nin benimle alakası bedenimle başım arasındaki ilgi gibidir.”

HADİSLER

“Kıskançlık, ateşin odunu kemirmesi gibi iyilikleri yer.”
“Misafir sevmeyende hayır olmaz.”
“Kendini alçaltanı Allah yükseltir.”
“Sabır zaferdir.”
“Bulunduğunuz hale göre idare edilirsiniz.”
“İşler ehil olmayanlara verilmeye başladı mı kıyamet saatini beklemek lazım.”
“Bir gün gelecektir ki din ve imanda sabır göstermek, avuç içinde korlu ateş tutmaya dönecek.”
“Fetvayı müftüler verse de sen onu kalbine sor.”
“Sabah uykusu rızka engeldir.”
“Güzellik erkeğin lisanındadır.”