30 Temmuz 2008 Çarşamba

Bir Kandil Mesajı


Dün gece mirac gecesi olması münasebetiyle bir çok arkadaşımdan kısa mesaj geldi cep telefonuma. Dayımın oğlu Safa'dan gelen bir mesaj ise beni taa 2001 yılına götürdü. O zamanlar Kıbrıs'da 1. sınıf üniversite öğrencisiydim. Gurbette yaşamak bizlere gerçek hayatın ne demek olduğunu öğretse de aileden uzak olmak gerçekten zordu. Özellikle bayram ve kandil günleri ailemizin eksikliğini derinden hissediyorduk.


Yine böyle bir kandil günü bahsettiğim mesajı ben de babama göndermiştim. Gönderdiğim mesaj şu şekildeydi:


"Size karanfilin sadakatini, sümbülün bağlılığını, menekşenin tevazusunu, lalenin gururunu, leylağın saadetini, bir de sonsuz sevgimi versem bana da dualarınızda yer verir misiniz?"


Bana bir arkadaşımdan gelen ve çok hoşuma giden bu mesaja babamın kendi edebi diliyle verdiği cevap ise çok anlamlıydı:


"Kızım, dualarımı sepet yaptım, gönderdiğin çiçeklerden karanfili, leylağı, laleyi, menekşeyi bir de GÜL'ü koyup sizin için Mevlama sundum ve bağışlanmanızı istedim."


Uzun süre sakladım o mesajı telefonumda. Onların duaları sayesinde bir çok zorluğun üstesinden gelmiştik çok şükür. Rabbim onları başımızdan eksik etmesin..

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Ölümü Hatırlayıverdim Birden

Biraz önce televizyonda Güngören’de bomba patlaması haberini izledim. Etraf ana baba günü gibiydi. Birçok yaralı ve ölen insanlar vardı. Bir anda kendimi o insanların yerine koydum ve ürperdim birden. Farklı bir halet-i ruhiye içerisinde hissettim kendimi ve düşüncelere daldım ister istemez. Ölüm, bir anda, herhangi bir yerde beni de yakalayabilirdi, hem de hiç haber vermeden. Yani yaşlanmayı, hasta olmayı ve ölmek için gün saymayı beklemeyebilirdim.

Bu düşüncelerle sarsıldım birden. Oysa yapacağım çok şeyler vardı. Nedense onları yapmak için hep zamanın gelmesini bekliyordum kaçırdığım zamanlar ve fırsatlar gözümün önünden uçup giderken. İbadetlerimi daha itinalı yapacaktım. Namazlarımı tadil-i erkana uyarak kılacak ve özellikle sabah namazında yasin-i şerif okuyacaktım. Sabah namazı vakti gelince çalan saati kapatıp yatmayacak ve namazdan sonra güneş doğuncaya kadar uyumayacaktım. Her gün teheccüde kalkacak zikirleri dilimden düşürmeyecektim. Nafile namazları kaçırmayacak, her namazın ardından bir de kazasını kılacaktım.

Her gün bir cüz Kur’an-ı Kerim okuyacak tefsirini gözden geçirmeyi de ihmal etmeyecektim. Ayda en az bir gün oruç tutacak nefsimin ıslahı için çalışacaktım. Az yeyip az uyuyacak yeri geldiğinde faydalı ve öz konuşacaktım. Gıybetten uzak duracak, kötü söz söylemekten kaçınacaktım. Anlayışlı ve sabırlı olacak, kalp kırmayacaktım. Dünyanın geçici olduğu anlayışını idrak ederek dünyalık sıkıntılara üzülmeyecek, Rabbime tevekkül edecektim. Çocuğuma iyi bir örnek olacak, onu mü’mine bir hanımefendi olarak yetiştirecektim. Mutluluğu ve aşkı sadece dünyevi güzelliklerde aramayacak, Rabbime yönelerek ilahi aşka ulaşma arzusu içerisinde olacaktım. Ayrıca insanlara faydalı olacak bir kitap yazacaktım.

Daha yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki.. Ölüm düşüncesi allak bullak etmişti beni. Ya şimdi ölsem nasıl yapacaktım bunları?

Ya öldükten sonra halim ne olacak? Günahkâr bir kul olarak nasıl çıkacağım Rabbimin karşısına? O kadar ağır bir imtihanı nasıl vereceğim? Üzerimde hakkı olan insanların yüzüne nasıl bakacağım öte tarafta? Ve onlar hakkında konuştuğum sözler yüzüme vurulunca ne yapacağım? Çok utanıyorum Allah’ım! Ne olur bu dünyada gıybet etmeyi ve kul hakkına girmeyi nasip etme bana! Çok ama çok korkuyorum ahirette bulunacağım durumdan.

Hani kalpte beyaz bir nokta varmış da o nokta günahlardan dolayı karara karara simsiyah olurmuş ve kalbi kaplarmış. Allah’ım ne olursun kalbimi günahlardan arındır ve onu pak eyle. Her zaman senin adını anmayı ve O’nun üzere yaşamayı bana nasip eyle. Eyüp (a.s.)’ın hastalığı kalbine zarar vermeye başlayınca seni zikredemediği için şifa dilemişti ya senden. Benim de kalbimi günahlar sardı Allah’ım ve ben de Eyüp peygamberin dua ettiği gibi yalvarıyorum sana: “Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın.” (Enbiya Suresi, 83). Ne olursun şifa ver kalbime!

Hayırlı bir ömrü ve hayırlı bir ölümü nasip eyle şu günahkar kuluna Rabbim ve faydalı işleri bana bu dünyadayken  yapabilmeyi nasip eyle! Ve son olarak da ölümü bayram neşesiyle karşılayabilmeyi nasip eyle. Üstad Necip Fazıl’ın tarif ettiği gibi:

“Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var,
 Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var.”