31 Ocak 2008 Perşembe

Dolunay 622



Medine sokaklarında büyük bir kalabalık heyecanlı bir bekleyiş içerisindeydi. Büyüğünden küçüğüne bütün gözler ufuktaki tek noktaya kilitlenmişti sanki. Yanındaki sadık dostuyla birlikte En Sevgili (s.a.v.)’yi beklemekteydi herkes. Allah’ın sevgilisinin mübarek topraklara adım atacağı anı görmek ve O’nu kucaklamak için sabırsızlanıyorlardı.

Ve o an.. Beklenen sevgili göründü ufukta. Medine nura gark oldu adeta. Yer ve gök dahi selam durmuşlardı O’nun karşısında. Kendilerini uğruna feda ettikleri zat artık aralarındaydı. Ve hep bir ağızdan şu sözcükler döküldü:


Dolunay doğdu üzerimize Veda tepelerinden,
Şükür gerekti bize Allah'a davetinden...
Ey bize içimizden gönderilen elçi!
Sen itaat edilmesi gereken bir davet ile geldin,
Ey davetçilerin en hayırlısı hoş geldin!...

Hicretin ilk anlarıydı bu yaşananlar. Güzeller güzeli Efendimiz (s.a.v.), ülkesi olan Mekke’yi ardında bırakıp Medine’ye hicret etmişti Rabbinin emriyle. Hicret, bir nevi hayatını O’nun yoluna adama hareketinin adıydı. Hayatta sahip olunan her şeyi geride bırakıp sadece O'nun rızasına hayatını feda etmekti HİCRET. Acaba biz ne kadar idrak edebiliyorduk hicreti. Hicret sadece bir yer değiştirmeden ibaret değildi muhakkak..

Bu yazıyı yazmaya başladığımda acaba bizim hayatımızda da hicret mefhumu var mıdır diye düşünürken yazarlarımızdan üstad Hekimoğlu İsmail’in hicretle ilgili yazdığı bir yazı çıktı karşıma. Üstad yazısında hicreti insanın kendi hayatında iyiliklere doğru yaptığı hareketlerin bütünü olarak tanımlıyor ve hicretle ilgili şu misalleri veriyordu:

“Alak Sûresi "oku" diye başlar. Nasıl okuyacağımızı da hemen açıklar: "Oku, seni yaratan Rabbinin adıyla..."
Ne okursak okuyalım, Allah adına okumak lazım. Allah'ın yarattıklarını öğrenmek için okumak, dalaletten hakka HİCRETTİR.
Çocuğumuza Kur'an öğretmeye başlamak bir HİCRETTİR.
Bir hanım tesettürün şartlarına riayet etmiyorsa, karar verip tesettürün şartlarını tam yerine getirmesi HİCRETTİR."

Bu ifadeler beni biraz umutlandırmıştı hicret noktasında.
Demek ki bir bayan olarak hicret etmek için çok uzak diyarlara gitmemize gerek yoktu. Rabbimiz için yaptıklarımız hicretten bir pay alabilmemize vesile olabilirdi. Çocuklarımızı dini terbiye altında yetiştirmek ve tesettüre tam anlamıyla riayet etmek de küçük bir hicretti demek ki.
Tesettürün şartlarını yerine getirmek deyince yine eski hatıralarımız canlandı gözümün önünde. Sırf O’nun rızası doğrultusunda eğitim alabilmek için gittiğimiz Kuzey Kıbrıs topraklarında yaşadığımız ibret dolu anılar geldi hatırıma.

Gelelim bloğuma koyduğum ismin ilk çıkış noktasına. Bu isim de benim için küçük bir hicreti simgeliyordu sanki. Bu ismi Kıbrıs'da ilk olarak bir internet sitesinden aldığım e-mail adresimde kullanmıştım. O zamanlar internet ortamıyla yeni tanışmıştık. Hayatımda önem taşıyan bir şeyi ya da bir kişiyi simgeleyen orijinal bir isim bulmaya çalışıyordum ki “dolunay 622” geldi aklıma birden. Efendimiz (s.a.v.) ve O’nun hicret tarihini simgeliyordu bu isim. Şimdi düşünüyorum da belki bizim oraya gitmemiz de bir nevi küçük bir hicretti. Umarım Rabbim katında da böyledir.

Orada yaşadığımız mucizeleri başka bir yazımda paylaşacağım sizlerle inşallah. Rabbim bundan sonraki hayatımızda da hicreti tam anlamıyla idrak eden ve hayatını hicret yoluna adayan kullarından eylesin bizleri inşallah. Nitekim üstad Hekimoğlu İsmail hicretle ilgili yazısını şöyle bitiriyordu: “Hicret zordur; fakat cennet de ucuz değildir.”